Status             Fa   Ar   Tu   Ku   En   De   Sv   It   Fr   Sp  

RUSYA İŞÇİ DEVRİMİ DENEYİMİNİN SOSYALİST BİR
ELEŞTİRİSİNİN ANA HATLARI


Aşağıdaki makale Partinin (İKP) “Sovyetler Sorunu ve Marksizm” bülteninde yayınlanmak üzere konuşmacılar tarafından bir seminerde düzenlenmiştir. Konuşmacıların ereği burada kendi belirli görüş açılarını sunmaktır, bu yüzden konuşmalarını yayımlamak üzere düzenlemişlerdir. Toplantıda başka yoldaşlarca dile getirilen noktalar ancak konuşmacıların yanıtlarında değinilmiştir.

Gerçi yoldaşlarca bazı düzeltmeler ve eklemeler yapılmıştır ancak, konunun içeriği ve biçimi semirendeki sunuşuyla aynı kalmıştır. Bu seminer Aralık 1986'da yapılmıştır.


Mansur Hikmet:

Öncelikle ben ve yoldaş İreç Azerin’in (bundan sonra İ.A.) bugün sunacağımız tartışmayla ilgili bazı acıklamalarda bulunmalıyım. Bizim burada ana çizgileriyle sunacağımız bakış açısı, SB’deki işçi devrimi sorununa özgün bir bakışın taşıyıcısıdır, bu bakış bugüne değin köktenci solun geleneğinde yer almadı ve doğal olarak yaygınlaşıp yerine oturması büyük bir çaba ve enerji gerektirmektedir. Özellikle, Sovyetler sorununu köktenci bir açıdan eleştirmek isteyenler genellikle günümüze değin yapılmış olan eleştirilerin etkisi altındadırlar. Bizim tartışmamız bu yorumlamalardan temelden farklıdır ve daha iyi açıklık kazanabilmesi için mevcut köktenci yorumlamalarla olan sınırlarının sürekli çizilmesi gerekmektedir.

Bundan önemlisi, Sovyetlere ilişkin tezlerimiz işçi komünizmi kavaramıyla dolaysız ilişki içindedir. Bu tezler, bizim bakış açımıza göre, bir işçi komünist eğilimin kendi genel bakışına dayanarak Sovyetler deneyine yöneltebileceği eleştirilerden oluşuyor. İşçi komünizmi kavramı ile vurgulanmaya çalışılan şey Marksizm ve komünizmin toplumsal dayanağı olan işçi sınıfından başka değildir.

Ne yazık ki komünizm bugün, her zamankinden daha düşünsel bir ekolün biçimine bürünmüş durumda, oysa ister kendi tarihinin büyük bir bölümünde pratik açıdan olsun, ister Marksizm açısından olsun komünizm toplumsal bir harekettir. Bir sınıfın, gerçek toplumsal dönüşümlere yönelik ereksel hareketidir. Bu toplumsal ve sınıfsal başvuru noktası yalnızca Marksist kuramdan siyasal ve örgütsel pratiğe geçişte değil, bizim bugünkü kendi sorunlarımıza olan kuramsal bakışımızda da gözetilmelidir. Sözümona köktenci skolar (ekole bağlı) Marksizmde, işçi sınıfı soyut bir kavramdır, sosyalizm ve sınıf savaşımı da öyle. Gerçek Marksizm’de, yani işçi komünizminde, bunlar gerçek, tarihsel ve toplumsal ilişki ve görüngüleri dile getirirler. Bizim Sovyetlerdeki işçi devrimi eleştirimiz, toplumsal etkin güce sahip gerçek tarihsel bir sürecin eleştirisidir, bundan dolayı öncelikle de bu gerçek terihi, somut dinamizmi ve içinde var olan toplumsal güçlerin hareketini o belirli uğrakta gözönünde bulundurarak değerlendirebilmelidir. Bundan dolayı, biz, uluslararsı çapta Sovyet deneyinin köktenci eleştirisi diye bilinen şeyle ciddi ayrılıklara iye olduğumuzu düşünüyoruz. Bizim Rus devrimi eleştirimiz bu güne değin yapılmış olan köktenci eleştiri geleneğinde yer almıyor –Gerçek deneyim ile kendi önsel yargıları arasında var olan direnci açıklayabildiği ölçüde, Rus devriminin farklı yönlerinin proleter özelliklerini inkar ettiği ölçüde Marksizm ve ortodoks Marksizm’e daha çok yaklaştığını sanan ve bu ölçüde sorunu daha “derin” eleştirdiğini düşünen gelenek– İşçi komünizminin bakış açısı, “köktenci” solun, sol komünizm, yeni sol vs. deki Bolşevik devrimi eleştirmenlerinin vurdum duymazlığı ile Sovyet deneyini bir kenara atıp görmezlikten gelemez. Bu deneyim milyonluk bir sınıfın pratiği sonucunda ortaya çıkmıştır, kendi çıkarları ve kurtuluşu için çabaladığına inananan bir sınfın pratiği. On yıllar boyunca en ilerici işçi örgüt ve partileri bu devrimi biçimlendirmeye çalıştılar. Bu yalnızca işçi sınıfının mücadelesinin yazgısına değil çağdaş dünyanın yazgısına da damgasını basmış bir devrim idi. Bu deneyimi yalnızca önderliğinin ideolojik katışıksızlığı ve kuramsal yetkinliği ölçeği ile değerlendirmek olası değildir. Bu ikincisinde en ufak bir yetersizlik göründüğünde tüm bu pratik ve deneyimin hiçe dönüşmesine yeterli imiş gibi!

İşçi sınıfının pratiğini yalnızca büyük toplumsal güçler etkisizlertirebilirler, başka sınıfların toplumsal güçleri. Kuramsal arınmamışlık, önsel yargı ve örneklerle örtüşmemek büyük somut ve toplumsal bir deneyimi yoksamaya hak kazandırmazlar. Biz, hangi belirli koşullar, hangi özdeksel ve toplumsal güçlerin etkisiyle, Rusya’daki işçi sınıfının büyük atılımının sonunda yenilgiyle sonuçlandığını gösterebilmeliyiz.

Bundan dolayı bizim Sovyet deneyi eleştirimiz bugünkü köktenci Sol’a yeterince “köktenci” gönümemesine karşın, bizce bu, bu deneyime en köktenci bakışı sunmaktadır. Aslında bizim tartışmamızın ana eksenlerinden biri de, bugüne kadarki Sovyet deneyinin köktenci eleştirisinin bir yandan skolar inkarcılık öte yandan ise köktenci demokratizmin temsil ettiği biçimindedir. Oysa gerçek köktenci eleştiri yalnızca proleter ve sosyalist bir eleştiri olabilir ve bu bizim burada ana çizgileriyle dile getirmeye çalıştığımız eleştiridir.

BU TARTIŞMANIN ANA ÇİZGİLERİ VE BAŞLIKLARI

Bu tartışma aşağıdaki alanlardan sunulacak:

1) Genel çerçeve ve tartışmanın ana tezlerinin sunuşu. Bu bölümü ben sunacağım.

2) Bazı temel sorunların daha ayrıntılı ayrıştırılması. Bu bölümü yoldaş İrec Azerin sunacak.

3) Tartışılan noktaların, burada dile getirilecek görüşler ve sorulan sorular çercevesinde açıklanması.

Benim tartışma konum olan birinci bölümde aşağıdaki başlıklar ele alınacak:

1) Bizim yöntemsel hareket noktamız. Demokratik eleştiri mi sosyalist eleştiri mi? Şimdiye değin bütün eleştirilerin gerek Sosyalizm yorumunda gerekse belirli toplumsal ilişkiler bağlamında Rus revizyonizmi ile benzerlikler ve yakınlıkları olduğundan, ister istemez kendi eleştirisini demokrasi sorunu üzerinde yoğunlaştırmıştır ve bundan dolayı da sosyalist proletaryanın bu deneyimle olan çelişkisi üzerine eğilemez. Biz bu radikal -demokratik eleştirinin karşısına, sosyalist proleter eleştirisini çıkarıyoruz.

2) Rus devriminin tarihsel - toplumsal çerçevesi: Rus devrimi sırf Marksizmin içsel tarihinin çerçevesinde açıklanıp yorumlanamaz. Bu toplumsal bir devrimdir, bir toplum bazında, sözcüğün tam anlamıyla bir devrim, içinde cereyan eden belirli özdeksel gidişlerle bir devrim. Öyleyse bu devrimin yazgısını araştırırken yalnızca skolar açıklamalarla yetinilemez yahut da sırf işçi sınıfının pratiği gözönünde tutulamaz. Tüm toplumsal sınıfların hareket ve pratikleri ve toplumun bütünündeki özdeksel süreçleri gözönünde bulundurmak gerek. Rus devrimi toplumun özdeksel tarihinin bir dönüm noktasıdır. Yalnızca işçi sınıfının mücadelesinde ve ondan daha da sınırlı sosyalist ve Marksist hareketinin içtarihinin belirli bir uğrağı değildir.

3) Rusya’daki işçi devriminin yozlaşma ve yenilgisinin düşünsel temelleri: Bu bölümde devrimin Rusya’da ilerlemesi ve yengisini önleyen temel kuramsal zaâfları ele alacağız.

4) Sovyet deneyinin temel düğüm noktaları: Bu bölümde, Sovyet deneyi karşısında her tavrın yanıtlaması gereken temel sorunların bir listesini ele alacağız. Bu listenin tam olabilmesi onun yoğun olmasını gerektirir. Biz ise aşağıdaki soruları ele alacağız:

1) Ekim devrimi sonrası Sovyet devletinin sınıfsal karekteristiği.

2) Proletarya diktatörlüğü döneminde ekonomi ve politika ve bunların birbiriyle ilişkileri.

3) "Bir ülkede sosyalizm" ister genel kuramsal bir sorunsal olarak, ister Rus devriminin özel bir sorunu olarak.

4) Bu günkü Sovyetlerin özelliğinin değerlendirilmesi.

5) Bürokrasi sorunu, partinin yozlaşması, revizyonizmin ortaya çıkışı, parti içi demokrasi ve bugüne kadarki Sovyet deneyi eleştirilerinin diğer eksenleri.

6) Ekim devriminin öğrettikleri.

DEMOKRATİK ELEŞTİRİ Mİ SOSYALİST ELEŞTİRİ Mİ?

Daha önce bu tezlerden ereğimizin Sovyet deneyinin sosyalist bir eleştirisini sunmak olduğunu söyledik. Bu sosyalist sözcüğünü vurguluyorum, çünkü bugüne değin eleştirinin büyük bölümünün sosyalistçe olmadığı görüşündeyim, bu daha çok köktenci kalıplar içinde sunulmuş demokratik bir eleştiri olmuştur.

Anlaşılması gereken temel nokta şudur: Sovyet deneyinin en köktenci demokratik eleştirisi, partinin sapmalarına yönelik, parti içinde kuramsal ve ideolojik yanlış bakış ve zaâfları, devrimden sonra hükümet yapısı, Sovyet devletinin uluslararası alanda edimleri vb.ini kendi çözümleme konusu yapmış olan eleştiri, Sovyet deneyi içindeki en tartışma konusu olan noktayı, yani niçin Sovyetlerde sosyalist toplum kurulamadı, niye Sovyetlerde sosyalist ekonomi ve üretim ilişkileri yaşama geçirilemedi sorularını yanıtlamamakla kalmayıp, kendi parmak bastığı yönlerin de –yukarda sıraladığım– materyalist bir eleştirisini sunamıyor. Bu eleştirilerden genelde öyle anlaşılıyor ki böyle sapmalar mikrobik bir hastalık gibi bir yerden başlayıp güçlenip ve herşeyi yozlaştırıp bozguna uğratıyor. Oysa ki tarihsel materyalizmin bütün değeri ve Marksizm’in bütün yöntemsel ürünleri üstyapısal değişimlerin, yani düşünsel, siyasal, idari, hukuksal vb. nin özdeksel temellerini çözümleyebilmesindedir. Böyle değişimlerin ekonomik ve özdeksel temellerine gönderme yapamayan bir bakışın bu değişimlerin kendisine uyguladığı çözümlemeler doğal olarak yetersiz kalır.

Sosyalist eleştirinin ekseni, Rusya toplumunun devrimden sonraki ekonomik değişimdir. Bu, Marksizm’in özüdür ve bu yargının yadsınması bizce Marksist olmayan bir tavrın belirtisidir. Sovyet deneyinde çözümlenmesi gereken konunun ekonomik değişim olduğu sorunsalını yadsımak, bütün sorunun üstünü çizip bir kenara atmak anlamına gelir. Niçin?

Birincisi: İşçi sınıfı ve Marksizm açısından, sosyalist devrim özünde ekonomik bir devrimdir ve yalnızca bu temel üzerinde toplumsal bir devrim niteliği taşıyabilir. Bizim dönemimizin Marksizm’inde bu noktanın unutulması, insanların üretim sürecindeki konumu ve toplumun ekonomik altyapısında bir dönüşüm yaratma anlamında toplumsal bir devrim kuramından siyasal gücün ele geçirilmesi “bilimine” indirgenen Marksizm’in gerçeği, proleter olmayan kesimlerin kendi devrimci ve sosyalist olmayan çıkarlarını dile getirmek üzere Marksizm’den bir örtü olarak yararlanmalarına dayanıyor. Toplumsal devrimin temeli ve ekseni toplumun ekonomisinin devrimci dönüşümüdür. Üretimin nicel dönüşümü olarak ekonomik dönüşüm değil; Marks’ın kullandığı anlamda, yani üretimin toplumsal ilişkilerinin dönüşümü (toplumun üretim gücünün hızlı bir artışına neden olan bir dönüşüm). Bu, Marksist kuramın özü ve sürekli devrimciliğinin temelidir. Çünkü demokrasi olayı, insanlar arası –kesimler arası ve uluslararası– hukuksal, siyasal, kültürel hatta ekonomik ayrıcalıkların kaldırılmasının hiçbiri yeni ve Marksizm’e özgü değildir. Bunlar insanların eski ülküleridir. Marksizm’e özel bir statü kazandıran şey, bu istemler ve ülküleri belirli bir ekonomik düzenin devrilmesine, var olan ekonomik ilişkilere ve bu toplumun bağrında bu düzenin içindeki toplumsal üretimde belirli bir konuma iye bir sınıfın yükselişine bağlamasıdır. Sosyalizm ve komünizm bu sınıfın var olan sömürü ve sınıfsal toplumsal düzene karşı yani kapitalizme karşı savaşımı sonucunda elde edilir. Bu yalnızca burjuva mülkiyet ilişkilerini ortadan kaldırarak ve üretim araçlarının ortak (toplumsal) mülkiyete geçirilmesi ile kendi devrimci ereğine ulaşabilen bir savaşımdır. Bunu Marksizm’den alıp çıkarırsak, özgün ve yeni hiçbir şey kalmaz onda. Marksizm, insanlığın bu eşitlikçi ve özgürlükçü istemlerini yanıtlarken, onun gerçek yolunu, ekonomik bir düzen olarak kapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin kurulmasını, yine herşeyden önce ekonomik bir düzen olarak, sunabilen ve bu dönüşümü gerçekleştirebilecek toplumsal ve sınıfsal gücü yine bu toplum içinde gösterebilen harekettir. Marksizm açıkca, toplumun ekonomik altyapısında böyle bir dönüşüm olmaksızın, bu ülkülerin ciddi biçimde gerçekleşebilecek özdeksel temelden yoksun olduklarını gösteriyor. Öyleyse açıkça görülüyor ki işçi sınıfı ve toplumun devrimci dönüşümü bakış noktalarından, her sosyalist devrim (Ekim devrimi dahil) bu eksendeki ereğinin gerçekleşmesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bir cümlede söyleyecek olursak, devrimin yenilgisi, yengisinde kullanılan aynı ölçütle değerlendirilmelidir, bu da bir ekonomik üretim biçimi olarak kapitalizmin devrilmesidir.

Öyleyse Rus devrimi ve onun gelişimlerinin tartışılması işçi sınıfının hangi koşullarda ve nasıl siyasal gücü ele geçirdiği ve bu ülkedeki kapitalist yapının alt üst oluşuna nasıl olup da yol açamadığı ekseninde yapılabilir ve yapılmalıdır. Bu bir işçi devrimi olarak Rus devrimi deneyinin proleter ve sosyalist eleştirisinin temelidir.

Böyle olunca biz daha burada başlangıçta kendi bakış açımız ile öteki bakış açıları arasındaki derin (bizce sınıfsal) ayrılık üzerinde duruyoruz; (işçi sınıfının siyasal gücü ele geçirdikten sonra Rusya’da ekonomik dönüşümün “olanaksızlığını” kendi çözümlemelerinin temeli olarak belirleyen bakış açıları –ister “dünya devrimi zorunluluğu” formülasyonu ile olsun, ister “Rusya’nın geri kalmışlığı” vb. formülasyonlarıyla) çünkü bu bakış açıları temelde Rusya’da işçi devriminin varoluş felsefesini yadsıyorlar.

İkincisi: Rusyada ekonomik dönüşümün tartışılması sosyalist eleştirinin ana eksenidir, çünkü yalnızca bu sorunun araştırılması bile devrimin siyasal ve ideolojik yozlaşmasını açıklayabilir. (Örneğin hükümet yapısının bürokratikleşmesi, partinin sınıfsal yönsem ve eyleminin karışması, Sovyet devletinin iç ve dış siyasetlerindeki sapma ve yanlışlar, ahlaki ve kültürel geri dönüş bu alanlardaki devrimin ilk ilerlemelerine karşın vb.) Bize göre bu istenmeyen siyasal ve ideolojik (bir sözcükle üstyapısal) gelişmelerin nedeni ancak Rusya’daki ekonomik ilişkilerin devrimci dönüşümünü engelleyen etmenlerin araştırılmasıyla doğru biçimde çözümlenebilir. Siyasal gücün işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi ve elde tutulması proleter devrimin ilk adımıdır. Ancak bu ele geçirilmiş güç Engels’in de vurguladığı gibi “işçi sınıfının kapitalist düşmanlarının bastırılması ve onsuz bütün yenginin yenilgiye dönüştüğü ve Paris komünü gibi işçi sınıfının kıyımına yol açacak, toplumun ekonomik devriminin yapılmasının hizmetine girmelidir.” (Engels, Marks’ın ölümü dolayısıyla).

Görüldüğü gibi bu, Marksizm’in basit bir yargısı ve açık bir gerekliliğidir, doğal olarak proleter olmayan sınıflarca elden geçirilmemiş ve tahrif olmamış açık ve canlı yargılarının proleter olmayan solun içeriksiz ve karışık yorumlarına tutsak olmamış bir Marksizm. Sorun bu denli açık. Eğer işçiler (siyasal) gücü ele geçirdikten sonra toplumun ekonomik altyapısını dönüştüremezlerse, devrimleri sonuçlanamaz ve sonunda işçi sınıfının kıyımına yol açar. Engels, Paris komününden sonra olanların bu gerçeği deneyle gösterdiğini özellikle vurguluyor. Rusya’da olup bitenler aslında Engels’in bu cümlesinde dile getirilmiştir. Tek fark bu sınıfın kıyımının, düşmanın açık askeri kuvvetleri tarafından, belirli bir günde şu ya da bu kentin işgal edilmesi ile değil, uzun ve karmaşık bir süreç içerisinde farklı cephelerde gerçekleşmesidir. Sonuç ise son kertede aynıydı. İşçi sınıfının yenilgisi ve kıyımı. Bu yenilgi ve kıyımın boyutları Paris komünü döneminden daha küçük değildi. Bugün tanık olduğumuz, muzaffer Rusya proletaryasının toplumun ekonomik temellerindeki zorunlu devrimci dönüşümlerini gerçekleştirememesinin sonucudur, ekonomik devrimini başaramamanın sonucu. Rus devrimindeki siyasal, ideolojik ve idari yozlaşma toplumun ekonomisinde devrimci bir dönüşüm yaratamamasından kaynaklanıyor. Bu, bizim bakışaçımız doğrultusunda vardığımız yargıdır. Bu, Ekim devriminden çıkardığımız temel derstir. Bu, Sovyet deneyinin sosyalist eleştirisinin hareket noktasıdır.

Bu noktaları gözönünde bulundurarak, Sovyet deneyinin araştırılmasında bürokratizmin ortaya çıkışı, partinin siyasal ve kuramsal yozlaşması, toplumu ve devrimin diğer üstyapısal alanlarının gözlemlemesini temel alan bakışaçılarıyla yöntemsel ayrılıklarımız sözkonusudur.

Bu gözlemlenen güçlükler bizce Rus devriminin duraklaması ve yozlaşması sürecinin nedenleri değil sonuçlarıdırlar. Bunlar açıklanması gereken gerçeğin parçalarıdırlar yoksa bu gerçeği çözümleme araçları değildirler. Devrim deneyinin yenilgisinin bu gibi etmenlerle açıklanması, sonucun sonuç ile açıklanmasıdır. Tıpkı bir hastalığın ortaya çıkışının yan etkileri ve belirtileriyle açıklanması gibi.

Bu söylediklerimiz bizim tartışmamızdaki hareket noktamızı açıklağa kavuşturmuş olmalıdır. Tartışma boyunca bu noktalara daha ayrıntılı biçimde eğileceğiz.

EKİM DEVRİMİNİN TOPLUMSAL ÇERÇEVESİ

Ekim devrimi genel olarak kapitalist toplumun devinimi içinde, özel olarak da Rusya toplumunda belirli toplumsal durum ve koşullarda ve tarih içinde bir uğrak olarak oluştu. Ekim devrimini sırf bu hareketin bir aşaması ve çizgisel bir sonucu olarak işçi ve komünist hareketinin sınırlı çerçevesi içinde değerlendirme eksik bir yorum olacaktır. Gerek devrimin oluşumu ve gerçekleşmesi, gerek onun sonraki yozlaşma süreci çağdaş ve gerçek tarihinin ve toplumunun içinde araşıtırılmalıdır; bu gerçek yalnızca devrimin etkin ve kuramsal öğesini değil bütün sınfsal ve toplumsal ilişkileri, yalnızca işçi sınıfı, erekleri ve ülkülerini değil ayrıca toplumun bütün ana sınıflarının durumu, istemleri ve hareket yönlerini de içermelidir. Eğer sosyalist devrim Rusya’da başarıya ulaşsaydı ve yeni sosyalist bir topulm inşa edilseydi o zaman biz Rusya toplumunun toplumsal evrimi tarihinde temel bir kopuşla karşılaşırdık. Toplumsal bir durum, bütün özdeksel temelleri, gidiş ve güçleriyle yadsınıp yerine yeni dinamizm, ülkü, erek ve öncelikleriyle yeni bir toplumsal durum oluşurdu. Oysa devrimin yenilgisi onu devrim öncesi toplumun evrim tarihinin içine yerleştiriyor. Bundan dolayı sorun bu basit biçimiyle ortaya konamaz: “İşçi sınıfının yengisi ya da yenilgisi”. Ekim devrimi büyük tarihsel bir olaydı. Onun yengisi kesinlikle belirleyici olurdu. Ama yenilgisi bugüne değinki toplumun tarihsel devimi içinde kendi yerini bulmalıydı. Başka bir deyişle yenilmiş işçi devrimi Rusya toplumsal tarihi içinde çok önemli bir an ve uğrağı temsil eder. Yenilmiş kapitalizm-karşıtı devrim, darbe yemiş ama yenilmemiş kapitalizmin evrimi zincirinin bir halkasına dönüşüyor ve böylece kendisinden önceki toplumsal tarihinin özü ile birleşiyor. Rus devriminin yenilgisi, ne olursa olsun, Rusya’daki burjuva toplum evriminin bir anıdır.

Ekim devrimine toplumsal bakış başka bir deyişle onun toplumsal çerçevesini kavramak, bizim çözümlememizde önemli bir yere iyedir. Daha sonra bu tartışmada daha belirgin çıkarımları sunacağım. Fakat burada Sovyetler sorununu tanıma çözümlemesinde bu ele-alış biçiminin önemini kısaca belirtmeliyim.

Devrim, Ekim devrimi gibi büyük bir devrim dahi, toplum içinde bir olaydır. Toplum, devrimi gerektiren ve üreten, onun sınırını çizen ve ona egemen mekanizmayı yaratan bütünsel ve büyük görüngüdür. Temel olarak devrim toplum çözümlemeleriyle tanınıp kavranabilir. Bu yargı çok basit ve açık gibi görünüyor. Fakat insanların davranışlarını toplumsal ilişkiler içinde yorumlayabilmek için topluma başvurmak Marksizm’in köşe taşıdır. Köktenci solcuların bir çok yorumunda bu basit Marksist yargı unutulmuştur. Devrimin sonuçları her ne ise, bu sonuçlar devrimin kendi içinde değillerdi. Bunlar devrimin Rusya toplumuna etkisinin sonuçlarıydı. Devrim hakkında konuşurken, unutmamamız gereken şey geniş belirli toplumsal ilişkiler içinde konuştuğumuzdur. Devrim kendi bağımsız mekanizmalarını ve dinamizmini tarihin hareketinin temeline oturtmak üzere toplumu belirlemez, tersine, devrim toplumsal mekanizmalar ve dinamizmlerin sonucudur. Örneğin herhangi biri birdenbire Rusya’da “bürokrasi” temeline dayanan yeni bir egemen sınıf bulguladığında toplumu devrimin sonucuna dönüştürüyor. Marksist yorumda ise devrim, sınıfların çekişme ve çatışmalarının bir alanıdır. Köktenci solun toplumsal ve materyalist olmayan değerlendimelerinde ise toplumsal sınıflar devrimin yaratılarıdırlar. Ya da biri 1917 devriminin ertesindeki temel sınıfsal çelişkileri gönlünce proletarya ile kenardaki katmanların çelişkisine dönüştürdüğünde, toplumu devrimin bir işlevi olarak tanımlamakta. Marksizm’de devrim, topluma egemen üretim ilişkilerinin çerçevesinde oluşan asıl toplumsal sınıflar arasındaki ayrılık ve savaşımının yansımasıdır. Köktenci sol’da toplumsal sınıflar devrimin istencine göre ileri geri gidiyorlar, yok ediliyorlar ya da yaşatılıyorlar. Ekonomik ilişkileri değiştiren muzaffer bir sosyalist devrimin sınıfları ve toplumu dönüşüme uğratacağı kesindir. Fakat sosyalizmin bütün yaratıcılığı da işte bu ekonomik ilişkilerin değişime uğramasında yatar. Öyleyse yengin bir devrimden değil yarım kalmış, başarısız ya da yenilmiş bir devrimden söz eden kimse, üretim ilişkilerinde devrimci bir değişikliğin gerçekleşmediğini kabul eden kişi, bugüne kadarki mevcut toplumu kendi çözümlenmesinde gözardı edip devrimi devrimin kendi temeline dayanarak değerlendiremez. Bu tamamen idealizm ve Marks’ın tarihsel materyalizmine bütünüyle sırtını dönmek olur.

Ekim devrimine toplumsal bakış bizim devrim hareketinin dinamizmini araştırırken tarihsel materyalizme bağlı kalmamızı sağlıyor, ayrıca üretim ilişkileri, gerçek sınıfsal çelişkiler gibi toplumsal etkenleri ve bunlar arasındaki tarihsel sürekliliği gözardı etmememize neden oluyor, özellikle devrimin ortaya çıkışı ve Ekim’den sonra seyri konusunda, temel toplumsal düğüm noktaları, sınıf savaşımının anahtar sorunları ve toplumun devrim yoluyla hareketinin gerçek dinamiklerini tanımamızı sağlıyor.

Tartışmanın bu bölümünde benim amacım bu noktalara parmak basmaktır. Rusya devriminin eksenindeki soruna parmak basmak. Ekim devrimini olanaklı kılan ve daha sonra onun yazgısında belirleyici olan soruna. Bu sorun bence Rusya proletaryası ve burjuvazisinin, devrimden önceki 4-5 on yıl öncesinden devrimden sonraki on yıla değin Rusya toplumunun yazgısını gelişme ve evrim çevresini çizen, karşı karşıya gelişidir.

Rusya tarihi devrimden önceki on yıllarda ciddi biçimde kapitalist toplumun iki ana sınıfının –burjuvazi ile proletarya– ortaya çıkışı ve gelişmesinin etkisi altındaydı. Aynı anda kendilerini yalnızca birbirleriyle değil tüm varolan siyasal, ekonomik ve toplumsal durumda karşı karşıya bulan iki sınıf. İki sınıf, geri kalmış çarlık Rusya ya da Lenin’in deyimiyle yarı-feodal Rusya’nın karşısında bel doğrultup onun içinde gelişmeye başlarlar. Her iki sınıf varolan geri kalmış gerçeklik karşısında “bayındır, özgür ve endüstrileşmiş bir Rusya” düşünü koyarlar. XX. YY’ın başında, Rusyanın ciddi dönüşümlere uğrayacağı artık herkes için kaçınılmazdır. Rusya’nın diğer Avrupa ülkelerinin karşısında ekonomik, siyasal ve kültürel geri kalmışlığı toplumsal karşı koyuş ve eleştirinin temeline dönüşmüştür.

Ama bundan sonraki Rusya toplumunun hareketinde ana etken geri kalmış Rusyanın iki ayrı bakış açısından eş-zamanlı eleştirilmesi oluyor. Rus toplumunun karşısında iki seçenek bulunuyor. Toplumun ayrı ve düşman iki sınıfının seçenekleri, kapitalizm ve sosyalizm yalnızca birbiri karşısında değil, özellikle ve daha ciddi biçimde varolan Rusya karşısında yanyana duran iki ayrı çerçevedirler. Rusya’nın bütün burjuvazisi, Batı Avrupa’nın aynı dönemde ürünlerini çılgınca gösterime sunduğu, kapitalist uygarlık yoluna katılmak istemektedir. Rusya proletaryası, Rus sosyal demokrasisinin etkisi altında günden güne daha güçlü biçimde sosyalizm çağrısı yapar.

Rusya’nın toplumsal gerçekleri, Avrupa ülkeleri toplumuna ait oluşu, silahlı gücü ve sömürgeci bir ülke olarak gücü, ekonomik genişliği bütün bunlar her iki seçeneğe tarihsel gerçekleşebilme olasılığı tanımaktadır. Somut olarak XIX. yy. sonu geri kalmış Rusya’sı XX. yy’da kapitalist ya da sosyalist bir Rusya olabilir. Ekonomik gelişme her iki seçenek ile de olanaklıdır. Bu iki seçeneğin toplumsal güçleri örgütlü ve merkezileşmiş durumdadırlar. Her iki seçeneğin tarihsel çevresi Rusya toplumunun gediklerine işlemiş ve devrimci zihniyetin temellerinin oluşumuna neden olmuşlardır. Burada birkaç noktaya dikkat etmeli.

1- Toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel geri kalmışlığın somut varlığı, her iki ayrı sınıfsal seçeneğin “ortak” yönlerinin uzun süre ön plana çıkıp vurgulanmasına neden olmuştur. Sosyalizm ve kapitalizmin bir yakınlığı sözkonusu değildir, ama gerçek feodal ilişkiler, çarlık, baskı ve cehalet ise, her iki seçeneğin modernist ögesi olarak kaçınılmaz bir şekilde ön plana çıkarılıp vurgulanırlar. Proletarya ve burjuvazinin her ikisi de bu ekonomik ve siyasal geri kalmışlığın düşmanlarıdır. Bu ortak yön yalnızca açığa çıkmakla kalmaz, ayrıca bilinçlice, özellikle sosyalist hareket tarafından vurgulanır. Rus sosyal demokrasisi, Narodnizm’in tersine, kapitalist gelişmeyi bir dereceye kadar, toplumun sosyalizme doğru hareketi yönünde istenilir ve yaşamsal olarak değerlendirir. Sosyal demokrasi birçok kez, ister siyasal yönden olsun ister kültürel savaşımda kendini burjuva seçeneğinin yandaşlarıyla aynı yönde bulur. Somut Marksizm’in Rusya ekonomisi konusundaki yargılarıyla yandaşlık, özellikle Menşeviklerin Rus liberalleri ile işbirliği ve ayrıca sosyal demokrat önderlerin özellikle Bolşeviklerin Rus tarihinin burjuva demokrat kahramanlarını sürekli övmeleri bu gerçeğin tanıklarıdırlar. Bu işbirliği, gerçi tarihin belirli uğraklarında kaçınılmazdırlar ama pratikte proleter ufkun burjuva ufkundan tam ve bütünsel ayrılma ve kopması sürecini yavaşlattılar ve kendi olumsuz etkilerini bana kalırsa özellikle Ekim devriminden sonra ortaya çıkardılar.

2- Rus sosyal demokrasisinin Rusya’daki ekonomik ve topulumsal modernizmin sonucu olmadığı kesindir. Sosyal demokrasi, Rusya’nın ürünü ve bir Rus görüngüsü değildi. Bugünkü komünizm gerçi bir çok ülkede yerel Nasyonal Reformizmin dolaysız yansıması olduğu ve Marksizm’den ödünç alınmış kalıplarla açıklanır olması gerçeğine karşın Rusya sosyal demokrasinin uluslararası proleter ordusuyla birliği sınıfsal ve enternasyonalist temelleri tamamen apaçıktı. Ama buna rağmen sosyal demokrasi Rusya’da ulusal modernizm ve Rus reformizmi için bir kalıp geliştiriyordu ve kaçınılmaz olarak Çar karşıtı itirazların büyük bir bölümünü özellikle küçük-burjuva kesimler için eleştirisini kendine doğru kanalize ediyordu. Rus sosyal demokrasisi kendi hareketi içinde nasyonel-reformizmin kendi saflarında üretimi ve yeniden üretimi gerçeğine tanık oluyor ve bunun Rus sosyal demokrasisi içinde bir kanada dönüştüğü gerçeği ile karşı karşıya kalıyordu. Menşevikler Rus toplumundaki bu toplumsal yönelimin özdeksel ve gerçek somutlaşması idiler.

Fakat Menşevizm yalnızca bu eğilim ve yönelimlerin kalıbı değildi. Rusya’da proletarya ve burjuvazinin savaşımı, sosyalizm ve kapitalizmin savaşımı, Rusya’nın işçi sosyal demokrasisi ile burjuva parti ve temsilcileri arasındaki savaşımla sınırlı değildi. Bu savaş sosyal demokrasinin kendi hareket dinamiklerinin bazılarını da getiriyor, ayrılıklarsa, taktiklere ve sonunda Rus devriminin uzak planına ilişkin belirleyici savaşımlara neden oluyordu. 1905 devrimi sırasında geçici devrimci hükümete karşı tavır alma sorunu ve Bolşevikler ile Menşeviklerin ayrılması, dünya savaşı ve Rus sosyal demokrasisi içinde varolan farklı tutumlar, Ekim Devrimi ve Bolşevik Parti’nin kendi içinde farklı fraksiyonların bu devrimin seyrine ilişkin tavırları sorunu, bütün bunlar bu sınıfsal savaşımın içselliğinin göstergeleridirler. Bu çekişmeler bütün işçi partilerinde farklı oranlarda vardır. Ama Rusya’ya ilişkin temel sorun bu çekişmelerde düğüm noktasının Rusya’nın geleceğine ekonomik ve toplumsal gelişmesine ilişkin, toplumdaki tüm sınıfsal çevrelerin çakışması sorunuydu. 3- Böylece Rus sosyal demokrasisinin tarihi ve Rusya’daki işçi ve komünist devrimciliğin tarihinin aynı anda burjuvazinin nasyonalist ve modernist ufkunun etkilerinden kopma tarihi olduğu apaçıktır. Bu, burjuvazi ile Çarlık karşıtı tarihsel işbirliğinden, Rus toplumunun geri kalmış ekonomik ilişkileri ve aşağı üretim tekniğini mahkum etmekteki işbiriliğinden dolayı, baskıya karşı tarihsel yandaşlıktan dolayı zorunluluk kazanan bir kopuştu.

Rus sosyal demokrasisi yalnızca proletaryanın antikapitalist başkaldırısının bir kalıbı olarak değil, aynı zamanda tüm halkın modernist itirazının bir çıkış yolu olarak var olmuştu. Rus sosyaldemokrasisi, toplumsal bir hareket olarak yalnızca proleter sosyalizmi ve enternasyonalizmin Rusya’daki temsilcisi olarak değil, ayrıca “Rusya toplumunun devrimcisi” için çekici bir kalıp idi ve bu “devrimci” tarihsel olarak demokratik ve nasyonalist itirazın özünde doğmuştu. Ama Rusya’nın sınıfsal evrimi ve kutuplaşması süreci ve ayrıca Rusya’da Marksizm’in kuramsal ve siyasal incelenişi sosyal demokrasiyi olduğu gibi el değemeden bırakıp onu toplumsal devrimin öncü gücü ve öğesine dönüştüremezdi. Rusya sosyal demokrasisinin tarihi aynı zamanda proletaryanın ve proleter çizginin ufkunun burjuva ufkundan ayrılması tarihidir. Bu ayılma süreci hepimizin tanıdığı uğraklar ve dönüm noktalarına iyedir. Proleter olmayan halk sosyalizmi olarak Narodnizm ve Narodnik eleştiriden ayrılma devrimci sosyal demokrasinin ortaya çıkışının başlangıcı idi. 1905 devriminde işçi sınıfının burjuva bir devrimde siyasal güç ile ilişkisi ve proletaryanın liberal burjuvazi ile karşılaşması sorununa ilişkin Bolşevizm ve Menşevizm arasınadki tartışma, proleter partiye ilişkin tartışmalar, toprak reformunun Bolşevik çözümlenmesi ve stolipinist gericiliğinin Rusya ekonomik dokusu üzerindeki tarihsel sonuçlarının kavranması ve en önemlisi Bolşevizmin dünya savaşı karşıısndaki tavrı ve devrimci sosyal demokrasinin en ileri biçimde işçi karşıtı bir eğilim olarak nasyonalizm ve vatan aşkını mahkum etmesi gerektiği yargısı, bunlar işçi sınıfının kendi uzak planı ve seçeneğini burjuva çevreninden ayırdığı ve sınıfsal bağımsız bir güç olarak karşısında durduğu anlardır.

Bu kopuş süreci Leninizmin önemli bir temeli ve belirleyici bir yanıdır, biz “1924 - 28 ekonomik tartışmalarında Leninizmin temsil edilmediğini” söylediğimizde bu gerçeğe başvuruyoruz, (proleter ufkun burjuva ufkundan ayrılması gerektiği gerçeğine) böyle bir kopuş Rus devriminin en belirleyici uğrağında, işçi devriminin temel görevi kapitalizmin devrimci dönüşümü olduğu uğrakta zorunlu olmaktaydı.

Sonuç olarak bizim vurgumuz Rusya’daki sınıf savaşımı, baştan ayrı ve kopuk (düşünsel, siyasal ve pratik seçeneği bakımından) iki gücün savaşımı değildi. Bu tam olarak ayrılmış ve birbirine karşı durmuş iki cephenin savaşımı değildi. Rusya’daki sınıfsal savaşım proletaryanın adım adım nasyonalizm, liberalizm ve endüstriyel modernist Rus burjuvazisinden ayrılma sürecini içeriyordu. Söylediğim gibi Rus sosyal demokrasisi tarihi Bolşevizm önderliğindeki Rusya proletaryasının nasıl adım adım Birleşik Rus Muhalefetinin varsayımlarını kırdığı ve kendi ülküleri ve bağımsız çevrenini toplumsal ve siyasal sorunlara ilişkin bulup uyguladığı ve Rusya toplumunun sonraki evrimi için iki seçeneğin karşı karşıya gelişiyle nasıl daha öne geçtiğini göstermektedir.

Bununla birlikte bizim tartışmamızın temelini oluşturan şey 1917'de, ideolojik ve siyasal boyutlarda bu ayrılığın kesinlikle gerçekleşmiş olmasına karşın, ekonomik yönden, Çarizmin yıkılışından sonra Rus toplumunun ekonomik evriminin ufku ve uzak planı anlamında, kesin olarak gerçekleşmemiş olmasıydı. Devrimden sonraki toplumun ekonomik sorununa ilişkin, burjuva reçetelerine karşılık proletarya ufkunun belirgin olduğu hiç bir temel polemik 1917 devriminden önce yapılmamıştı. Proletaryaya özgü ekonomik bakış, ona özgü siyasal bakışla, örneğin devlet, emperyalist savaş, demokrasi vb. ilişkin asla aynı güçte tasarlanıp tartışılmadı. Bu görüşün, yeni ekonomik ilişkiler olarak sosyalizmin kendisinde ve bireysel iyeliğin kaldırılışında yeterince açık biçimde varolduğu söylenebilir. Ancak sorun da tam burada. Özel olarak Rus sosyal demokrasisinin ve genelde tüm sosyal demokrasinin düşüncesindeki sosyalizmin temel belirleyicileri özel iyeliğin kaldırılması, ekonomik planlama, üretimin merkezileşmesi (yoğunlaşması) ve üretim güçlerinin artmasıdır. Bu sosyal demokrasinin ekonomik düşüncesinin temel içeriğidir ve Plehanov tarafından hazırlanan Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin ilk programının ön taslağından 24 - 28 yılarının tartışmalarına değin açık biçimde kendini göstermektedir. İlginç olan şudur ki, bu, bugünkü reformist sosyal demokrasinin II. Enternasyonalin mirasçılaranın sosyalist ekonomi yorumlarının ana eksenidir, bu, burjuvazinin sosyalizm formülasyonunun temelidir. Rus Sosyal demokrasisinin yorumlarıyla ekonomik alandaki proleter devrimi ve sosyalizmin temel sorunları, üretim güçlerinin büyümesi, endüstriyel gelişim ve planlamaya dayalı modern bir ekonomi kurmaktır. Bunun nedeni de kuramsal formülasyonlarda, kapitalizmin temelde “üretim anarşisi” açısından eleştirilmesidir. Doğaldır ki bu kapitalizmin antitezi bu anarşiye planlama yoluyla son veren ekonomik düzen olarak düşünülür. Sosyalizmin daha temel sorunları, örneğin burjuva iyeliğini yadsıyacak iyelik ve denetim biçimlerinin ortaya çıkışı, ücretli işin sona erdirilmesi ve her yönüyle sermayeyi devirip ve tam da bu yolların yardımıyla üretim güçlerinin devasa gelişim yollarını açması, daha az gözönünde bulunduruldu. Ortak iyelik ve ücretli işin kaldırılması, üretim güçlerinin büyümesi ve planlı ulusal ekonomiyi kurma düşüncelerine karşılık mutlak olarak bir yana itiliyor. Daha ileride, işçi devrimi görevlerinin ve sosyalizmin böyle yorumlanmasının, üretim güçlerinin büyümesi düşüncesinin sermayenin temeli ve burjuva iyeliğinin devirilmesi düşüncesine galip gelmesini sağlayan yorumun yalnızca Rus sosyal-demokrasisinin zihinsel durumunu açıklamakla kalmadığını; bu düşüncenin ikinci Enternasyonal ve ona egemen olan teknolojik determinizm ve evrimciliğin mirasının da göstergesi olduğunu belirteceğiz.

Daha aşağıda ekonomik bir düzen olarak sosyalizmin özelliklerine yeniden döneceğiz. Burada bizim tartışma konumuz olan Rus işçisinin ve devrimci Rus sosyal demokrasisinin, Çarlık Rusya’sının geri kalmışlığından usanmış Rus burjuvazisinin ekonomik ufku ile kendi arasında gerektiği kadar açık-seçik bir biçimde sınır çizmemiş olmasıydı. Proletarya ve burjuvazinin ekonomik çevreninde ortak olan yönler epey çoktu. Ekonomik modernizm, endüstriyel büyüme, hatta ekonomik merkeziyetçilik ve plan, bunlar “Rus büyük burjuvazisinin” büyük çaba ve kesinlikle rekabetçi ekonomiden farklı yollarla kendi geri kalmışlığını telafi etmek için kullanacağı ekonomik platformun öğeleri olabilirdi. (Rus devrimi ve bu ülkede planlı ekonomiye dayalı hızlı büyümenin gözlenmesinden sonra, birçok geri kalmış ülkede, burjuvazi bu platformun tüm öğelerini, resmen, kendi pragramına dönüştürdü). Vurgulamak istediğim yalnızca ekonomik yönden işçi sosyalizminin daha pratik çizgilerini belirtip açıklayan bir kitapçık veya senedin bulunup bulunmadığı değildir. Tartışma konusu olan, partili veya partisiz, öncü Rus işçilerinin alternatif bir ekonomik ufukla eğitilmeleri ve burjuva ekonomik evrimi uzak planına karşı bağışıklık kazanmalarıdır. Böyle bir öğretim ve eğitim ancak yıllar boyu, derin ve açık sınır çizmek ve polemikler yoluyla olanaklı idi. Tıpkı Rus burjuvazisinin emperyalist nasyonalizminin, Rus işçisinin gözünde tüm saygınlığını yitirdiği süreç gibi. Ancak Rus burjuvazisinin ekonomik alternatifi el değmeden ve eleştirilmeden kaldı. Gerçekte daha sonra, Rus ekonomisinin ve hareket yönünün pratikte güncel bir soruna dönüşmesiyle, Rus işçilerinin ekonomik beklentileri ile, modernizm, endüstrileşme vb. gibi anti-çarcı burjuvazinin eleştirilmemiş ekonomik düşünceleri arasındaki ortak noktalar belirginmeşmeye başladı. 1920'li yılların belirleyici ve tarihsel dönüm noktasında bu ortak zemin proleter devrimin ekonomik boyutta ilerlemesinin yani kesin ve geri dönülmez utkusunun yolunu kesti ve Rus proleter devrimini Rusya’nın kapitalist evriminin çizgisine soktu.

Konuşmamın bu bölümünü özetliyorum. 20. yy. temel bir soruyu Rusya toplumunun karşısına koydu. Bu ekonomik geri kalmışlığın giderilmesi ve Batı Avrupa’nın denediği endüstriyel ve üretimsel büyümeyle yan yana yürümekti. Rusya’daki toplumsal güçler, bu temel sorun çevresinde harekete geçtiler. Rusya’da yükselmekte olan iki temel sınıf, burjuvazi ve proletarya, birlikte eski düzene karşı savaşmaya başladılar ve aynı zamanda karşıt çevrenlerle düşman iki güç olarak karşı karşıya geldiler. Rusya toplumunun verileri gözönünde bulundurulduğunda, her iki alternatif de gerçekleşebilmenin tarihsel olanaklarına iye idiler. Her iki alternatif, Rus toplumunun ekonomik gelişme yolunu açabilirdi. Bolşevizm ve Leninizm, işçi sınıfını bağımsız bir güç olarak Çarlık ve burjuvazinin karşısında, ortaya çıkardı. Siyasal gücün yazgısı ve hatta hükemetin yapısı konumunda bu sınıfsal bağımsızlık elde edilmişti ve Rusya proleter hareketinin belirginleşmiş ve organik belirleyicisi durumuna gelmişti. Bu bağımsızlık, bolşevizm önderliğinde Rus proletaryasına ve siyasal üstyapıya ilişkin burjuva demokratik evrim planlarını dağıtma ve proleter devrim yoluyla bağımsız işçi gücünü biçimlemelerinin yolunun açılmasına izin verdi. Ancak Rusya’nın ulusal ekonomik geri kalmışlığının giderilmesine ilişkin popülist (halkın tüm kesimlerince benimsenen anlamında) ülkü ve uluslararası sosyal-demokrasiye egemen çarpık ekonomik düşünceleri Rusya toplumunun temel sorunu olan toplumsal üretim yolları ve ekonomik gelişme konusunda Rus devriminin en belirleyici döneminde, bağımsız bir işçi saflaşması yetisinden, öncü Rus işçi sınıfını ve onun partisi, bolşevik partiyi, yoksun bıraktı. “Devrim kendi erekleri konusundaki bulanıklığa kurban gitti”. Bu kuramsal ve zihinsel bir sorunu değil, toplumsal bir gerçeği temsil ediyordu. Toplum, kendi ekonomik evriminin uzak planı konusunda yeterince kutupsallaşmamıştı. İşçilerin partisi, üretim ilişkilerinin devrimci dönüşümünü gerçekleştirecek çevrene iye olmaksızın ve ulusal ve uluslararası boyutta kapitalist toplumun siyasal ve ekonomik baskısının sonucunda, burjuva ufku ile ortak olan ekonomik mevzilerine geri çekildi. Kapitalist düzenin devrimci dönüşümünün yerini, devlet iyeliğinin artırılması sermaye birikimi ve işbölümü için planlama yoluyla düzeltilmesi aldı. Bu aşamadaki duraklamayla, işçi devrimi tüm siyasal utkusunun yavaş yavaş burjuva ekonomisinin gereksinimleri ve baskısı yoluyla geri alınmasına izin verdi. Toplumun ekonomik düzeninin belirlenmesi gereken döneminde, hiçbir cephe ve savaşta proletaryanın bağımsızlığı, Leninizm, temsil edilmedi. “Bir ülkede sosyalizm” Rusya'nın milli-burjuvazisinin ekonomik çıkarları mevzisine bu geri çekilişin bayrağı idi. Bu, ortak iyelik ve ücretli işin kaldırılmasına dayalı daha “üstün” bir ekonomik yapı olarak Rusya’da sosyalizmin kuruluşunun Leninci bayrağının yokluğunda, öne çıkarılabilen bir bayraktı. Rusya’da sözcüğün gerçek ve Marksist anlamında sosyalizmin kuruluşu yalnızca olanaklı değil, devrimin sürekliliği ve istikrarı açısından yaşamsal idi. İşçi devrimi ekonomik görevleri karşısında yenildi.

Bu çıkarımlardan birkaç önemli sonuç elde edilebilir. Birincisi, yine devrimden sonra Rusya’da ekonomik dönüşüm sorununun temel rolüne vurgu yapıyoruz. Rusya’da sınıf savaşamı belirli toplumsal ilişkiler içinde ve bu ilişkilerde bulunan karşıtlıklar ve çatışmalardan kaynaklanan düğüm noktaları çerçevesinde gerçekleşiyordu. Rusya proletarya ve burjuvazisini ortaya çıkaran aynı süreç varolan ekonomik durumun dönüştürülmesinin somut gerekliliğini de ortaya koyuyordu. Rusya devriminin yazgısı sonunda bu toplumsal - tarihsel temel gerekliliği yanıtlamakla belirlenecekti. Bu proleter devrimin evriminde ana halkayı oluşturmaktadır. Karşı - devrimci burjuvazinin temel sorununu oluşturduğu gibi materyalist bir çözümleme, bu dönemin tarihini bir işçi devriminde istenen ve istenmeyen şeylerin yapılmasına ilişkin önceden yaratılmış soyut örneklere dayanarak değil, Rusya toplumunun bu düğüm noktasına toplumsal sınıfların yaklaşımıma dayanarak yapılmalıdır. Bizim tartışmamız Rusya işçi sınıfının 20 yıl boyunca kesin bir biçimde siyasal erki ele geçirmek için savaşmasına karşılık, bu erki ele geçirip işçi hükümetini kurmasına rağmen, devrimin en belirleyici döneminde, toplumun ekonomik dönüşümü konusunda burjuva çözüm yoluna teslim oluşu yönündedir. Devrimin ekonomik sonucu Rusya kapilatizmine belirli düzenlemelerin empoze edilmesi olarak ortaya çıktı, sosyalist bir dönüşm olarak değil. Bu başarısızlığın kökenlerini işçi sınıfının kendi maddi, toplumsal ve ekonomik uzak planını Rusya burjuvazisinin ulusal ve endüstriyelci çevreninden ayıramamakta aramalı.

İkinci olarak, Rusya’da, devrimden önce, toplumsal güçlerin savaşımının Rusya’nın ilerideki gelişimi konusunda tamamen iki alternatif sınıfsal yolun çevresinde biçimlendiklerini –burjuvazinin milli - endüstriyel yolu ve proletaryanın sosyalizmi– kabul edersek, Rusya işçi devriminin yazgısının da bu temel sınıfsal anlayışın sürdürülmesi üzerinde değerlendirilmesi gerektiği de açıklılık kazanmış olur. Rusya’da işçi sınıfının siyasal utkusu, siyasal ve ekonomik bakımdan büyük burjuvazinin silahsızlandırılması, alternatifli ve örneklere dayalı Rusya toplumunun yazgısının belirlenmesi konusunda, proletarya ile burjuvazi arasında toplumsal ve sınıfsal savaşımın son bulması anlamına gelmez. Kavranması önemli olan şey bu iki yolun devrimden sonra hangi yeni biçimlerle ve hangi maddi toplumsal güçlere dayanarak kendilerini Rusya’nın toplumsal ve siyasal sahnesine soktuklarıdır, çünkü tarihsel bakımdan her iki alternatif de hala olanaklıydı ve gerçekleşme zeminine iye idiler. Elbette ki biz Marksist olarak, belirli bir sınıfsal hareketin etkin güçleri olarak, işçi sınıfının sosyalist alternatif bayrağını seçtiği uğraktan itibaren, başka bir toplumsal alternatifin gericilik anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bu tabii ki diğer sınıfsal alternatiflerin pratikte saygınlığının yok edilmesi için bizim görev ve niyetimizin göstergesidir ve dile getirilmesi zorunludur. Ama gerçek anlamda 1917'de Rusya’da iki süreç toplumda maddi ve gerçek dönüşümler yaratabilirdi, –ekonomik yönden güçlü bir ülke yaratma doğrultusunda dönüşümler– Rusya toplumunun kapitalist gelişimi, Rusya’nın kapitalist düzen altında ekonomik güçlenmesi, bunlar hala gerçek ve maddi olanaklar ve toplumda canlı bir ufuktular (nitekim daha sonra Rusya’nın ekonomik evriminin kapitalizm altında geliştiğini gördük). Öyleyse tartışma hangi toplumsal ve sınıfsal güçlerin bu tarihsel açıdan olanaklı ve güçlü alternatiflerin temsilcileri olacaklarıdır, daha önce Rus sosyaldemokrasinin bir kesiminin (Menşevizm) nasıl 1917'den epey önce dolaysız olarak Rusya toplumunun kapitalist gelişmesinin çevrenine teslim olduğunu ve Bolşeviklerin de bu katışıklıktan nasıl pay aldıklarını göstermeye çalışmıştım. Gerçek olan, bu burjuva çevreninin özel koşullar altında, 1920'li yıllarda, gerçek bir sosyalist bayrağı öne çıkaracak birleşik bir proleter saflaşmanın yokluğundan, komünist Partinin içindeki resmi çizgi Stalinist çizgi tarafından, temsil edildiğidir.

Öyleyse biz 1917 devriminin ertesinde, Rusya toplumunun etkin güçleri arasından burjuvazinin adının silinip ve Rus toplumunun gelişmesinin burjuva alternatifinin gerçekleşebilecek olanaklardan yoksun kaldığı gerçekdışı ve şematik betimlemeyi yadsıyoruz. Ekim devriminin toplumsal ufkunun kavranması, devrimden önce ve sonra sınıf savaşımının sürekliliği, Ekim Devriminin ertesinde proleter ve burjuva uzak planlarının Rusya toplumunu dönüştürmek üzere gerçek olarak halka karşı bulundukları ve sınıfsal savaşımın düğüm noktaları olarak, toplumun gerçek güçlerini kendi çevrelerinde saflaştırdıkları gerçeğinin kavranması anlamına gelir. Köktenci solun genelgeçer yorumlarında bile, son çözümlemede Stalin akımının Rus nasyonalizmini temsil ettiği vurgulanmaktadır. Ama bu solun hiç ilgilenmediği nokta nasyonalizmin ideolojik bir görüngü veya sırf üstyapısal bir eğilim olmadığıdır. Bu nasyonalizm burjuvazinin bayrağı ve onun toplumdaki maddi gücünün simgesidir. Bu nasyonalizmin belirgin bir içeriği vardır ve bu Rusya ulusal ekonomisini o dönemdeki Avrupa’nın gelişmiş kapitalist ekonomisi seviyesine ulaştırmaktan başka birşey değildir. Burjuvazinin maddi gücü, burjuvazinin fiziksel olarak müdürlüklerde ve hükümet mevkilerinin başında oturmasının çok ötesindedir. Burjuvazi kendi çıkarları ve düşüncelerini tüm toplumun ülküleri olarak yayar. Burjuvazinin düşünceleri, dolayımsız olarak burjuvazi ile hiç bir ortak çıkarları bulunmayan milyonlarca insanın “kendiliğinden” eğilim ve bilinçlerinde yaşamını sürdüren büyük bir maddi güce dönüşüyor. 1917 devrimiyle Rusya’nın siyasal sahnesinden burjuvaziyi silen kişi kapitalist toplumun sınıfsal ilişkilerinin geniş kapsamlı ve toplumsal Marksist anlayışın en kötü ve eksik kavrayıcısı konumuna ve açıkca indirgemeciliğe düşmektedir. Ekim devrimi, işçi sınıfının lehine, burjuvazi ve proletaryanın arasında toplumda varolan güç dengesini büyük ölçüde etkiledi, ancak bu sınıfsal karşılaşmanın özünü, sınıf savaşımının ana ekseni olarak ortadan kaldırmadı ve büyük bir ekonomik dünüşüm olmaksızın da bunu başaramazdı. Bu nedenden dolayı biz Ekim Devriminin başarıya ulaşması ve işçi hükümetinin kurulmasıyla Rusya toplumunun hareket dinamiklerinin yorumunu proletarya ve burjuvazinin sınıfsal savaşımından başka bir şeye dayandıran ve proletaryanın toplumun diğer tali sınıflarıyla çatışmalarına önem verenlerle, sosyalizmin kapitalizm tarafından değil küçük meta üretimince tehlikede olduğunu savunan görüşlerle, çelişmekteyiz. Bize göre devrimden sonra toplumun sorunlarının bu biçimde yorumlanması Marksist kuram açısından yanlış ve mekanik, siyasal açıdan da kör bir iyimserliktir. Biz proletarya çıkarları ile diğer toplumsal kesimlerin eğilimleri arasında olan çatışmaların önemini yadsımıyoruz, tersine toplum hareketinin sınıfsal dinamizminin sürekliliğine, iş ve sermaye, işçi ve kapitalistin devrimden önce ve sonra karşı karşıya gelişi ve bu dinamiğin bütün öteki çekişmelerin de ardında bulunduğuna vurgu yapıyoruz. Rusya büyük burjuvazisinin siyasal ve ekonomik silahsızlandırılması ile bu sınıfın toplumsal çözüm yolu silinmiş olmaz. Sadece insani taşıyıcılarını yitirir ve zorunlu olarak geçici insani ve sınıfsal taşıyıcılar bulmak durumundadır. Başka bir deyişle, Ekim ertesinde proletarya kendi alternatifinin peşindeyken, denklemin diğer tarafında gelişmekte olan (tabii ki uluslararası sermayenin alternatifinin savunucusu olarak etkinlikte bulunabilen) sınıfsal ve toplumsal güçlerin sahneye çıkmasıdır. Çiftçilik, küçük burjuvalar, aracılar, bürokratlar vs. bu temel sınıfsal çatışmanın içinde, yalnızca burjuva alternatifinin dayanması ve sürekliliği için etkinlikte bulunabilen insanî ve sınıfsal taşıyıcılarıdırlar, yoksa tâli kesimlerin yeni oluşmuş etken güçleri ve temsilcileri değildirler. Bu tâli kesimler bu kapasitede yani burjuva alternatifinin maddi temeline dönüşecek, toplumsal belirleyici bir rol oynayabilirler yoksa kendi kesimsel çıkarlarının savunuculuğu kapasitesinde değil; İran’daki mollalar örneği ve dini hiyerarşi bu gerçeğin canlı ve belirgin bir göstergesidir. Bu tâli kesimin hareketi, maddi önemi, işçi sınıfına karşı kendi kesiminin çıkarlarını savunmakta değildir, tersine İran’da burjuvazinin sınıfsal tahakkümü ve sınıfsal alternatifini ayakta tutup sürekli kılmasındadır. Toplumsal savaşımlar ancak olabilirlik ve tarihsel-bütünsel saygınlıkta olan toplumsal alternatiflere dayanarak biçimlenebilir. Bu savaşım bizim dönemimizde sosyalizm ve kapitalizm savaşı, proletarya ve burjuvazinin çatışmasıdır. Toplumun bütün kesim ve sınıfları bu çatışma çevresinde kutupsallaşmalıdırlar ancak bu kesim ve sınıflar son çözümlemede bu temel savaşımın dışında, belirleyici bir toplumsal rol oynamazlar.

Bu tartışmanın bir başka anlamı da proletaryanın kendi ülküsünü gerçekleştirme yolundan sapması veya yenilgiye uğraması durumunda, Rusya toplumunun ekonomik yaşamını sürdürebilmek için burjuva alternatifi dışında bir yol göremediğidir. Biz yeni üretim biçimi veya küçük üretime vs. ye dayalı ara ekonomi tartışmalarını olumlamıyoruz. Biz bürokrasiyi vb. bir toplumdaki temel sınıflar olarak olumlamıyoruz. Bunları kapitalist toplumun ve kapitalist egemenliğin süreklilik biçimleri olarak değerlendirmek gerek. Kağıt üzerinde her yeni üretim biçimini veya bir yeni sınıfı tanımlayıp ve gerçekleri bu üretilmiş örneklere göre gerekli cetvellere sokmak olanaklıdır. Ancak tarih, toplumun gerçek sınıflarının pratiği sonucu, maddi olanaklar ve toplumsal zemine dayanarak hareket eder. Kapitalist toplum bazında, proleter devriminin yenilgisi, yeni biçimlerle de olsa, kapitalizmin sürmesi anlamına gelecektir, yoksa etken güçleri, tarihsel zemini ve toplumsal temelleri, sosyalizm ve kapitalizm savaşının şiddetlendiği dönemde, dışsal varlığı bulunmayan yeni üretim biçimleri anlamına gelmez. Böyle bir bakışaçısını savunanlar yalnızca bu yeni üretim biçimlerinin oluşum biçimleri ve kökenlerini değil, yalnızca bunun sosyalist harekete karşı nasıl utku kazandığını değil, ayrıca bu alternatifin burjuva alternatifini, gerçekten var olan kapitalizmi nasıl alt ettiğini de açıklamak durumundadırlar. Proleter devrimin başaramadığını, yani sermayenin devrilmesinin, nasıl toplumsal bir “kesim” tarafından, burjuvazi tarafından hiçbir karşı koyuş olmaksızın gerçekleştirildiği açık değil!

Özetleyecek olursam: Rusya devrimine tarihsel ve toplumsal bakışın zorunluluğuna yaptığımız vrugu, bizi toplumun temel sınıflarının savaşının, proletarya ve burjuvazinin ve bu iki sınıfın tarihsel ve toplumsal alternatiflerinin karşı karşıya gelişi, sosyalizmin ve kapitalizmin, Rus devrimi yazgısının değerlendirilmesinde temel olması gerektiği noktasına getiriyor. Toplumsal alternatiflerinin karşı karşıya gelişine rağmen, belirli bir aşamada, birlikte Rusya’da var olan köhne düzene karşı ayaklanan ve sonra belirli aşamalarda, 1905 devriminden I. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimine değin, dolayımsız olarak karşı karşıya gelen iki sınıf. Sovyet Devleti ve partinin yozlaşması, partide, Sovyet devletinde, Komintern ve dış politikada nasyonalizmin yükselişi, kendiliğinden gelişen olaylar değildi. Sosyalist alternatifin bulanıklığı, sosyalist toplumsal bir pratiğin yokluğu, bunlar ancak Rusya’da burjuva-endüstriyel alternatifin belirleyici öğesi olan nasyonalizmin büyümesi için bir fırsattır. Sosyalist kutup Rusya için kendi maddi alternatifnin sunuluşu ve ilerlemesi için güçsüz ise, nasyonalizm ve Rusya’nın burjuva-endüstriyel gelişimi, meydanda at koşturacaktır. Bu burjuva bakışaçısının insani güçleri hangi kişi veya toplumsal kesim olursa olsun Devrimden sonraki dönem bu iki eski eğilimin yeni sorular çerçevesinde ve yeni koşullarda çatışmalarının alanıdır. Bu çatışma en sonunda nosyonalizm ve kapitalist gelişme yolu lehine son bulmuştur. Bizim göstermemiz gereken bu yenilginin neden ve koşullarının ne olduğu, bu çatışmanın düğüm noktalarının ne olduğu, bu eğilimlerin etkin güçlerin ve temsilcilerinin kimler olduğu ve nasıl etkinlik gösterdikleri, devrimden sonra Rusya’da bu her iki yol için hangi uygun ve uygunsuz etkenlerin varolduğu ve en sonunda, devrimci proletaryanın bu yenilgiden kaçınmak için alternatifinin ne olduğu ve bizim için bu alternatifin hangisi olduğudur. Bu genel metodoloji ve betimlemeye dayanarak biz Rusya devriminin, Bolşevik partinin, Sovyet Devleti vs.’nin yazgısını araştırıyoruz.

DEVRİMİN SONAL YENİLGİSİNİN
KURAMSAL TEMELLERİNE İLİŞKİN KİMİ NOKTALAR

Rusya işçi sınıfının devrimini kesin biçimde sonuçlandırmadaki güçsüzlüğünün en önemli nedenlerinden biri bu devrimdeki öncü öğenin kuramsal hazırsızlığıydı. Aşağıda bu eksikliğe içerik açısından değineceğim. Ancak en başta, burada sözünü ettiğim Bolşevik partinin Marksist kurama “bilimsel” açıdan egemen oluşu veya Bolşevik partinin kuramsal bilgisi değildir. Ben kuramdan, bağımsız bir alan ya da kendinde bir değer olarak konuşmuyorum. Benim kuramsal olarak hazırlıksız olmaktan kastettiğim, toplumsal düzeyde işçi sınıfının siyasi bakışının bulanık olması ve açık olmayışıdır. Rus işçisi toplumun devrimci dönüşümünün öncüsü olarak meydana çıktı. Ama bu dönüşümün ne gib etkileri olacağı ve bu önderliğin toplumu hangi yöne sürükleyeceği, işçi sınıfının, önderlerinin dilinden, kendini, ereklerini ve toplum alanındaki önceliklerini nasıl yorumlayacağına bağlıdır. İşçi sınıfı pratiğinde, sınıfın öncüsü, siyasal parti ve sınıfın pratik önderlerinin önüne koyduğu ufuktan daha ileri gitmez. İşçi toplumsal itirazın önderi olarak meydana çıkabilir ancak pratikte savaşım çevreni, demokratik dönüşümlerin gerçekleşmesi, ulusal bağımsızlığın elde edilmesi, ırk ayrımcılığın sona erdirilmesi vs.’nin ötesine geçmeyebilir. 79 devriminde İran’da işçiler somut olarak pratikte kimi belirleyici uğrakta yığının önderliği konumuna geldiler. (İşçi grevleri pratik olarak devrimci hareketin odağı haline geldi). Ama bu aynı işçiler savaşım çevrenlerini İran sol burjuvazinin uzak planının ötesine taşımadılar ve belirgin biçimde sosyalist bir güç ve önderlikten toplum bazında yoksundular. Öncü öğenin kuramsal hazırlığı yalnızca onun olgunluğu ve kuramsal bilgililiği anlamına gelmez. Temelde bunun anlamı işçi sınıfını her belirgin dönem ve uğrakta başka toplumsal eğilimlerden ayrı olarak sınıfsal ereklerinin doğru yorum ve betimlemesiyle donatmaktır. İşçi partisi Marksizm’in kuramsal kavrayışında bir eksiği olmamasına karşın gerçek anlamda toplum çapında kuramsal savaşım yoluyla işçi sınıfını nasyonalizm, dini baskı veya kadının baskı altında kalışı konusunda iyi geliştirmemiş olabilir. Daha önce de belirttiğim gibi bu kuramsal hazırlıksızlık, işçi sınıfının devrimci görevleri konusunda aydınlanmış olmasında kendini gösterir ve toplumda dönüştürücü gücün önderi olarak işçilerin erkinin etki alanını belirler. Proletaryanın sosyalist hareketinin bu kuramsal hazırlığı yalnızca işçi partisinin Marksist kuramı bilimsel kavrayışıyla oluşmaz ve sırıf hareketin kuramsal sorunlarına ilişkin kitapçık ve bröşürlerle özetlenmez. Sorun, pratikteki işçi önderlerinin dönüm noktalarında ve sınıf savaşımının sıcağında açık seçik sınırlarla eğitilmeleridir. Sorun kuramsal ilkelerin öncü işçi ve pratikteki önderin siyasal ve pratik öz-bilincinin bir parçasına dönüşmesidir, bu ancak bu sınıfsal ilkelerin proleter olmayan eğilimlerin çıkarlarıyla toplumda oluşan gerçek çatışmalar içinde karşı karşıya konulması ile olanaklıdır.

Bolşevikler birçok alanda Rus işçisini bağımsız bir ufuk ile donatmışlardı. İlginç olan şu ki köktenci sol Bolşevikleri kuramsal açıdan erki ele geçirdikten sonra eleştirirken Bolşevizmin güçlü yönlerini oluşturan –enternasyonalizmin Marksist kavrayışının sorunu ve proleter demokrasi– noktalara parmak basıyor. Gerçek şu ki, bu alanlarda Bolşevik parti kuramsal yetkinliği kendi dönemindeki tüm sosyalizme karşı temel almakla kalmamış, ayrıca bu yetkinliği Rusya işçilerinin özelliklerinden biri durumuna getirmişti. En önemli ve belirleyici anda, tüm uluslararası sosyal demokrasi dünya savaşı uğrağında burjuvaziyi desteklerken, enternasyonalizmi anlamlandırmakla kalmayıp, Rus işçisini pratikte yerel burjuvaziye karşı şiddetli savaş meydanına sokan Bolşeviklerdi. Proleter demokrasinin ilkeleri alanında, Komün deneyimini sovyetler yoluyla canlandıran ve bu yolla işçi hükümetinin olabilirliği düşüncesinin Rus işçileri arasında kürsüye oturmasını sağlayan yine Bolşeviklerdi. Bolşevikler, bu ilkelerin Rus işçi sınıfının özbilincinin öğelerine dönüşmesi için, Y.Y.’ın başından Ekim devrimine değin, belirleyici kuramsal bir çok savaşıma önderlik edip bunları ilerlettiler.

Benim kuramsal hazırlıksızlığa ilişkin tartışmam Bolşeviklerin Marksist kuramcılar olarak bu sorunları bilimsel açıdan anlayıp anlamamalarından bağımsız olarak burjuvaziye karşı işçi sınıfının kuramsal ve ideolojik saflaşmasını derinleştirmedikleri alanlara değmektedir. Bunlar o güne değin sınıfların ideolojik savaşımının alanına dönüşmeyen ve proletaryanın siyasal kimliğinin, özelliğinin, öne çıkmadığı düzlemlerdir. Bir akımın, bir partinin –Bolşevik parti dahil– çeşitli kuramsal yanlışları olabilir. Birilerinin, Bolşeviklerin kadın sorunu, parti içi ilişkiler, ulusların kendi kaderini belirleme hakkı vb. konularında yanlışlıkları olduğunu gösterebilmeleri olanakladır. Bizim tartışmamız bu yanlışlıkların varsayımsal olarak varolduğu durumda bile devrimin yazgısını belirleyecek etken veya kuramsal güçsüzlük olmadıkları biçimindedir. Temel eksiklik, açıkladığım toplumsal anlamda, proletaryanın ekonomik görevlerinin yorumlanması ve Rusya toplumunda ekonomik ilişkileri dönüştürmek üzere proletaryanın ilkelerinin dikkatlice belirlenmemişliğiyle ilgilidir. Başka deyişle şu ya da bu kuramsal sapmanın varlığı bir parti veya hareketin yenilgisini açıklamaya yetmez. Özel bir uğrakta durdurucu bir etkene dönüşebilse de her kuramsal eksikliğin pratikteki yansısı birebir olmaz. Tarihsel ve toplumsal koşullarla birlikte sınıf savaşımındaki belirleyici uğrakların özellikleri “kuramsal sapmaların” konumunu belirlerler. Bizim 1917 devriminden sonra Rusya proletaryası ve Bolşevizmin bakış açısında parmak basmamız gereken noktalar onların o belirli dönemde, belirleyici maddi ve gerçek sorunlara karşı güçsüzlüklerine neden olanlarıdır. Yoksa onların “sapmaları” ve kuramsal kuralların “ihlali” değil. Bunu vurgulamamın nedeni, birilerinin gidip Bolşevik partisinin düşünceler tarihini kılı kırk yararcasına inceleyip Buharin, Trotski, Zinovyev, Stalin yahut Lenin’in kendisinin ve başkalarının kuramsal açıdan eleştirilebilecek bir noktayı belirttiklerinde veya bir politikayı ortaya attıklarında buna parmak basıp onu Rusya işçi devriminin yenilgisi nedenleri listelerine almalarının çok da anlamlı olmadığını belirtmek içindir. Parti içi demokrasi konusunda falanca önderin görüşleri, Stalin’in çevresindekilere karşı davranışları, onun ulusal soruna bakışaçısı, kominternde Zinovyev’in falanca konuşması vb., bunların hepsi yenilginin kuramsal çerçevesinin tanımlanmasında eşdeğer değildir. Benim görüşüme göre iç demokrasisinin sakat olduğu bir parti, ulusal soruna ilişkin tutumunda sağ ve sola yalpalanan bir parti, Rıza Şah konusunda yanlış çözümlemede yalpalayan bir parti dahi, NEP’ten çıkma ve Sovyetler Birliği ekonomik yapılanması tartışmasından "tek ülkede sosyalizm” tartışmalarından, düşünüşünün bu bölümünün yeterince açık ve sosyalistçe olduğu takdirde, burjuvazi ve onun eğilimlerine karşı toplum çapında temsil edilip açıklanmış olduğu takdirde, sosyalist proletaryanın önüne utkuyla çıkabilirdi. Biz sovyetlerde işçi devriminin yozlaşma tarihinin Bolşevik parti içindeki düşünsel kaymalar tarihine dönüştürülüp bu yolla yenilginin uğrağının 1917'ye yaklaştırılmasında hiçbir üstünlük ve bilgelik belirtisi görmemekteyiz. Belirleyici uğrak ve belirleyici güçsüzlüğün bulunması gerek. Tarihin belirleyici uğraklarından utkuyla çıkan bir parti (tüm eksikliklerine rağmen erki ele geçirme uğrağında yengi ile çıkan Bolşevik parti gibi) tâli yetersizliklerini ileriye doğru hareketinde, toplumu ve sınıfı ilerletme döneminde düzeltebilir.

Benim görüşüme göre temel eksiklik, sosyalist proletaryanın ekonomik yöntem ve ereğinin iyi belirlenmemiş olmasıdır. Bu eksiklik belirli tarihsel bir temel üzerinde yükseldi. Önceden söylediğim gibi, Rusya burjuvazisinin ekonomik ilericiliği, “endüstriyel ve bayındır Rusya” ideali uzun bir süre için eleştirilmeden kaldı. Hangi üretim ilişkileri ve hangi ekonomik biçimlerin Rusya’da oluşması gerektiği sorunu, varolan geri kalmışlığın eleştirisinin gölgesinde kaldı. “Burjuvaziden öğrenmemiz gerek” formülünün sürekli biçimde devrimden sonraki dönemde parti önderleri tarafından vurgulanması ekonomik dönüşümün genelde üretimin niceliksel yönünün gelişimi ve üretim araçlarının iyileştirilmesi ile özdeşleştiğini gösteriyor, yoksa burjuvaziden öğrenecek birşey olmadığı ve tam tersine proletaryanın kendi yöntemini, ister Almanya’da olsun ister Rusya’da, burjuvazinin tüm ekonomik pratiğine karşın izlemesi gereken ekonomik ilişkilerin dönüştürülmesi alanı ile özdeşleştiğini değil.

Ancak, proletaryanın ekonomik görevlerine ilişkin bu bakıştaki sınırlılığı yalnızca Rusya’da aramamak gerek. Daha önemli etken belki de bu konudaki tüm ikinci enternasyona ve sosyalist demokrasinin eğitimidir. İkinci Enternasyonal’in bakışı ve ufku uzun bir dönem için Rus sosyal-demokrat düşüncesini etkilemiştir.

İkinci Enternasyonal belirli Marksist yorumlara iye idi ve bu yorumlar kendi paylarında nasyonalist çıkarımları olanaklı kılıyordu. Bu enternasyonalin başları bir süre sonra dünya savaşında yerel burjuvazinin savunucusu kesildiler. Bu sosyal-demokrasinin evrimi boyunca kendi ülkelerinin iç pazarına ilişkin ekonomik, siyasal ve ulusal stratejilerin tasarlanması sürecinde nasyonalizmin nasıl kendini geliştirdiğini görüyoruz. Rus sosyal demokrasisi uzun bir dönem boyunca Marksizm’in ilkelereni bu enternasyonal ve önderlerinin yorumuyla kavrayıp tanımaktaydı. Bolşevikler’in İkinci Enternasyonal’in düşünsel ve pratik nüfuzundan ayrılmaları adım adım gelişen bir süreçti. Bu sürecin tarihsel ve belirleyici uğrak noktaları vardır. Ancak önemli olan sorun bu sürecin 1917 uğrağına değin tam ve kesin olarak katedilmemiş olmasıdır. Örneğin Stalin ve Trotski eğilimlerinin her ikisinin sosyalizm ve kapitalizme ilişkin ekonomi yorumunu ele aldığımızda, devlet kapitalizmi ve üretim araçlarının devlet iyeliğini sosyalist ve ortak iyelik olarak değerlendiren bakışı yani İkinci Enternasyonal’in düşünsel etkilerini gözlemleriz.

İkinci Enternasyonal’in iki temel düşünüş biçimi, bu dönemdeki Marksist hareketin kuramsal güçsüzlüğünün nedenleri ve 20'li yılların sonunda Ekim Devrimi’nin gelişme sorunları karşısında komünizmin kuramsal silahsızlanmasının önemli temelleri olarak dile getirilebilir. Birincisi, proleter devrim kuramının toplumun kademeli ve evrimci gelişiminin “bilimine” dönüştürülmesidir, bu, eksenini üretim güçlerinin büyümesi olarak koyan ve onu toplumun tarihsel devindirici motoruna dönüştüren bakış açısıdır. Toplumsal dönüşümleri üretim araçlarının nicel ve nitel büyümesinin basit bir yansısı sayan ve toplumsal tarihin ilerlemesinde sınıf savaşımı ve insani pratikten uzak duran anlayıştır. İnsan etkeni, devrimci etken ve devrimci dönem nosyonunun bu düşünce biçiminde belirleyici bir konumu yok ve bundan dolayı devrimci sınıfın pratiği için bir alanın açılması sözkonusu değildir. Felsefi açıdan, bu bakış indirgemeci ve mekanik bir materyalizme dayanmaktadır. Bu, bugünkü solun büyük çoğunluğunca kullanılan yöntembilimidir. Bu, Marks'ın devrimci kuramının kendisinden daha yaygın olan bir Marksizm öyküsüdür. Çevremizde bu düşüncelerin çok sayıda taraftarı olduğunu gözlemlemekteyiz. Sosyalist devrimin çağrısı için, 20. yy.’da tek tek ülkelerin endüstrileşmesini bekleyenler, siyasal savaşımda kendi rollerinin, onların sanılarınca ekonomik büyümeyi kolaylaştırabilecek kesimlerin erki ele almalarını sağlamak olduğunu düşünenler, aşamalı devrim yandaşları vs., tüm bunlar dolaylı ya da dolaysız hala İkinci Enternasyonal’in Marksizm rivayetinin etkisindedirler. Bir örnek göstermeme izin veriniz. Genelde bize Bolşeviklerin enternasyonalist oldukları dolayısıyla Almanya devrimi olmaksızın Rusya devriminin başarıya ulaşmayacağına inandıkları söylenir. Böyle bir yorumun “enternasyonalist” değerine daha sonra döneceğim. Ancak 1924 yılından sonraki ekonomik tartışmalarda bu görüşü savunanların, bu sorunu nasıl yorumladıklarına bakmamıza izin verin. Bu savı savunmak üzere (temelde Zinovyev tarafından) ortaya atılan tartışmanın ekseni Almanya’nın gelişmiş endüstriyel bir ekonomisi olduğudur. Bu ekonomi gerçek biçimde sosyalizmi oluşturabilir ve “geri kalmış” Rusya yalnız başına sosyalist ilişkileri kurma gücünde değildir. Bu sözünü ettiğimiz düşünce biçiminin yaşayan bir örneğidir. 1917 Alman ekonomisinin bugünkü Güney Kore ekonomisiyle karşılaştırıldığında ne olduğu ve “sosyalizmi olanaklı kılan” endüstriyel gelişmenin bugünkü yarı endüstriyel toplumların ölçüleri ile hangi sınırda olduğu olgusuyla ilgilenmiyorum. Benim sorunum, Zinovyev ve başkalarının gözünde, sosyalizmin olabilirliğinin, burjuva iyeliğinin kaldırılması ve ortak iyeliğin olabilirliğinin, temelde endüstriyel olanaklara bağlı oluşudur. Bu, sosyalizmin olabilirliğini, Zinovyev’den 60 yıl önce bile açıklayan ve sermayenin egemenlik evresini varsayan Alman İdeolojisi ve Komünist Manifesto’nun ruhuyla çelişen bakış açısıdır. Bu, proletaryanın gerçek gücünü görmeyi istemeyen ve bunun yerine, sosyalizmi kurma izni almak için üretim güçleri ve endüstriyel büyümeye ilgi gösteren sıradan bir ekonomik determinizim ve sosyal Darvinciliktir.

Sözün kısası, İkinci Enternasyonal’in ilk düşünsel etkisi, Rusya işçi sınıfı ve öncü partisinin, önceden Rusya’da sosyalist ekonomik ilişkilerin olabilirliğine genelde bu ülkenin “ekonomik geri kalmışlığından” dolayı stratejilerini saydamlaştırmalarına neden olmasıydı. Partinin stratejisi Alman Devriminin utkusuna dayanmaktaydı, bu, gerçek tarihsel bir olasılıktı.

İkinci Enternasyonal’in düşünüşündeki başka bir yanlış da, sosyalizm idealinin kendisini, ortak iyelik ve ücretli işin ortadan kaldırılmasını, devlet ekonomisi ve iyeliğine indirgemekti. Bu düşünüş biçimi de bugün yalnızca resmi sosyal demokrat partilerde değil, tüm köktenci solun büyük çoğunluğunda egemen durumdadır. Günümüzde Sovyetler Birliği savunucuları bu ülkenin sosyalist oluşunun kanıtı olarak bu ülkedeki üretim araçlarının bireysel iyeliğinin bulunmayışını ve devlet iyeliğinin egemenliğini göstermekteler. Eleştirmenlerin büyük çoğunluğu sosyalizmin bu yorumunu olumluyor ve tüm güçlerini “Sovyet devletinin proleter olmadığını” tanıtlamak için harcıyorlar dolayısıyla da bu belirli durumda devlet iyeliğinin sosyalizme eşitlenemeyeceğini göstermeye çalışıyorlar. Sosyalizmi devlet ekonomisine indirgemek açıkça Marksist kuramın burjuva bir tahrifidir. Bu uluslararası alanda burjuvazinin yaydığı yorumdur ve ne yazık ki bugüne değin, işçi sınıfının, ekonomik ufkunun bu kökten tahrifine karşı ciddi bir kuramsal karşı koyuşu sözkonusu olmamıştır.

Sosyalizmin burjuvaca bu yorumunun ekseni, burjuvazinin kapitalizm değerlendirmesidir. Bu bakışaçısında kapitalizm emek ve sermaye ilişkisi temelinde tanımlanmıyor. Bu yalnız birey olarak kapitalistin görüşü, dolayısıyla da burjuvazinin sermayeye bakışıdır. Rekabet ve anarşi, kapitalizmin temeli ve alt yapısı olarak varsayılır. Dolayısıyla karşısına antitez olarak, devlet iyeliği ve planlama çıkartılır. Kapitalizmi rekabetin varlığı temelinde kavrayan tüm bakışaçıları, sosyalizmi devlet iyeliğine indirgiyorlar. Bu, genel bir kuraldır. Marks ve kapitalist politik ekonomiye yöneltilen Marks’ın eleştirisinin özünü kavrayan biz Marksistler için sermayenin toplumsal üretim alanında ve ücretli iş ile olan ilişkisinin temelinde tanımlandığı noktanın kavranması açıktır. Rekabet ve sarmaye çokluğu bugüne değin kapitalizmin varoloşunun egemen biçimidir. Biçim, içsel neliğin dışsallaşmasıdır. Ancak bu içsel nelik bu biçime göre tanımlanamaz. Belirli bir ekonomik içeriğe iyedir, bu da emek gücünün metalaşması ve sömürülmesidir. Marks artıdeğerin üretimini, artık-üretimin artık-değer biçiminde belirlenmesini kapitalizmin temeli olarak ele alıyor ve bunu yalnız emek gücünün metalaşması ve ücretli işin egemenlik kazanması sonucu olarak değerlendiriyor. Bizim için sosyalist alternatif, burjuva iyeliğin yadsınması, ücretli işin ortadan kaldırılması ve üretim araçlarının ortak iyeliğinin oluşmasıdır.

Rus sosyal demokrasisinin programının ön taslağı ve bu akım içindeki ekonomik tartışmaların büyük çoğunluğu, İkinci Enternasyonal’in bu yanlış bakışının egemenliğinin göstergesidir. Kapitalizmi ve bu düzenin bunalımını rekabet ve üretim anarşisi temelinde tanımlayan bakışaçısı. Sermayenin toplumsal ve sınıfsal özü onun belirli bir görüngüsüne indirgeniyor ve kaçınılmaz olarak sosyalizmin kurulması için, bu belirli görüngünün yok edilişi, rekabet ve sarmayenin iyeliğindeki çokluk, hedef alınıyor. Söylediğim gibi, sosyalizmin devlet ekonomisine indirgenmesi bu bakış açısının kaçınılmaz sonucudur.

İkinci Enternasyonal’in bu düşünsel mirası, artı daha önce değindiğim Rusya sosyal-demokrasisi içindeki nasyonalizmin Rus temelleri, işçi devriminin ertesinde, taihsel açıdan olanaklı ekonomik dönüşümler konusunda Rusya komünizminin ufkunu daraltıyordu. Yine de Bolşevik Parti ve Rusya’da işçi sınıfı devrimci tarihinin, bu mirastan kopuş tarihi olduğunu vurguluyorum. Ancak gözönünde bulundurduğum nokta bu kopuşun tam olarak gerçekleşmemiş olması ve düşünsel çıktılarının toplumsal boyutlarda işçi sınıfının öncü kesimi ve öncü partisinin özbilinci öğelerine dönüşmemiş olmasıdır. “Tek ülkede sosyalizm” ile ilgili tartışmalar, 1924'ten 1928'e kadar süren devrimin ekonomik geleceğine ilişkin bu tartışmalar, işçi devriminin utkusunun sürekliliğinin gerektirdiği köktenci dönüşümün gerçekleşebilmesi için öncü işçilerin partisinin bu hazırlıksızlığı ve çevreninin darlığına kurban gitti. Leninizmin kaç yıllık bir dönemde ona karşı savaştığı şey, bir daha gerçek ekonomik, siyasal hatta askeri baskılar sonucunda, bu kez yeni kuramsal şefleri ile, işçi partisinin pratiğine egemen oldu. Rusya toplumu proleter devriminin gelişme yönünde ilerlemediği gibi, Leninizmin sosyal demokrasi karşısına çıkardığı Komünist Enternasyonal’in kendisi de, bir daha belirli bir ülkenin nasyonalist ufuğu ve çıkarları aracına dönüştü.

İLKESEL BİR TUTUMUN ANA SORULARI

Söylediklerim temelde Sovyet sorununa yaklaşım biçimimizin genel ilkelerini açıklamış olmalıdır. Daha önce de söylediğim gibi bizim ereğimiz savlarımızın çözümsel kanıtlanması değil, tersine Sovyet deneyine yöneltilen eleştirilerle olan bakış ayrılıklarımızı aydınlığa kavuşturmaktır. Bu amaçla tartışmamızın devamına Sovyetler Birliği’ne ilişkin kimi anahtar soruyu kısaca yanıtlayarak ile başlayacağım.

1- Bolşevik Devletin Niteliği

Ekim devrimi kuşkusuz Rusya’da proletarya diktatörlüğünü kurdu. Biz görünürde köktenci ancak gerçekte sağ ve burjuva eleştiriyi (Rusya’da kurulanın proletarya diktatörlüğü olmadığı savı) kabul etmiyoruz. Bu gibi savları bulunan sol akımlar, genelde parti-sınıf ilişkisi ve sınıf yığınlarının erk yapısına müdahale biçimlerini sözkonusu ediyorlar. Proletarya diktatörlüğünün “demokratik” yönetsel (idari) ilişkilere dayanan işçi sınıfının tüm yığınlarının örgütlenmiş gücü olması gerektiğini söylüyorlar. Rusya’da durum sözümona böyle değilmiş, dolayısıyla da Bolşevik-sovyetik devletin proletarya diktatörlüğü olmadığı ileri sürülüyor. Bu, bize göre, gerçek sınıftan ve gerçek siyasal ve pratik zorluluklardan uzak durmak proletarya diktatörlüğünün ilk adımda, eski toplumun göbeğinden ortaya çıktığında aldığı maddi biçimden uzak durmak, anlamına gelir. Bu, gerçek proletarya ve gerçek devletinin kitâbi ve skolastik bir şekilde yargılanıp mahkum edilmesi anlamına gelir. Bu, gücünü kullanma yolundaki yetersizlikler ve eksiklikler bahane edilerek, işçi sınıfına eylem olanağı tanımamak ve savaşımını ve asıl gücünü kusurlu bulmaktır. Bu idealizmdir, pratik anlamı işçilerin başarılı olabilme olanağını önceden yadsımaktır. Bu tartışmaya ilişkin görüşlerimi, gerek Sovyetlerle ilgili önceki seminerlerde gerek “devrimci dönemlerde devlet” gibi makalelerde açıkladım.

Acaba bu tutum bizim proletarya diktatörlüğünün işleyiş biçimi, biçimleri ve yapısına ilişkin ilgisiz olduğumuz anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır! Bu sözün anlamı devrimci dönemlerde şiddetli sınıfsal çatışmalar ve bir sınıfın eski toplumun verileri sonucu olan tarihsel ve maddi sınırlılıkları kavrıyor olduğumuz ve hesaba kattığımızdır. Vakit yitirmeksizin işçi sınıfı kendi diktatörlüğünü sınıfın geniş yığınlarının istencinin gerçekleşme biçimlerine dönüştürdüğü ve tanımlanmış demokratik yapılara dayandırabildiği oranda daha güçlü bir sınf olacaktır. Ancak tartışma belirli bir tarihsel fırsat ve belirli tarihsel koşullarla ilgilidir. İşçi sınıfı bunu yapar da, önceden hazırlaması istenilen proletarya diktatörlük tasarımını hemen gerçekleştiremezse, biz, işçi hükümetinin özünü yadsıyanlardan ve tarih sahnesinde eylem içinde gerçek biçimde proletarya diktatörlüğü olan işçi hükümetini olumsuzlayıp adını ondan geri alanlardan olmayacağız. İşçiler ve işçi partileri gerçek tarihsel süreç içinde defalarca bu gibi koşullar altında bulunabileceklerini unutmamalıdırlar: İşçilerin erki ele geçirdikleri ancak derhal örneğe uygun sınıfsal bir hükümetin kurulması için toplumsal materyali bulamayacakları koşullar. Gerçekte Bolşevik partisinin tarihi, tüm gerçek yetersizliklere karşın, Rusya proletaryasının kendi egemenliğini korumadaki ayak diretmesinin tanığıdır.

2- Ekim Devriminden Sonra Kuramsal, Siyasal veYönetsel Yanlışlıklar ve Sapmalar

Biz Rus devriminde bir siyasal yozlaşma ve geriye dönüş sürecini yadsımıyoruz. Bizim sorunumuz Rusya devriminin yenilgisi çözümlemesinde bu gözlemin gerçek konumunu açıklayabilmektir. Biz tartışmamızda toplumun ekonomik dönüşümü sorununu temel dayanak olarak ele alıyoruz ve Rusya işçi devriminin yenilgisinin temel nedenini parti ve öncü sınıfın toplumun var olan ekonomik temeline dokunmayışına ve onu devirmemesine bağlıyoruz. Bize bu güçsüzlüğün temel nedenini siyasal düzlemde, parti ve işçi devletinin siyasal geriye dönüşlerinde aramamız gerektiği söylenebilir. Nitekim bürokratizmin ortaya çıkışı, parti içi demokrasinin güçsüzleşmesi, parti ve devlte karşın işçi ve yığın organlarının egemenliğinin zayıflaması, eski toplumun kurumlarıyla çeşitli anlaşmalar, burjuvazinin pratikteki baskıları vb., tüm bunlar 1924 yılına değin ekonomik düzlemde proletaryanın ilerleme olanağını elinden almış olan etkenlerdi. Bu bir eleştiridir. Başka bir eleştiri de, temelde Rusya proletaryasının görevinin ekonomik dönüşüm aşamasına geçmek olmadığını savlayabilir. Temel sorun proletarya devletinin korunması, katışıksızlık ve ilkeselliğinin korunması ve dünya çapında devrimin yayılmasına yardımcı olmaktı. Rusya ekonomisi bu süre içinde herhangi bir biçime, devlet kapitalizmi biçimine vs.’ye girebilirdi. Biz bu iki yaklaşım biçiminin hiçbirini olumlamıyoruz. Bu ikinci eleştiri konusunda daha önce konuştum. Benim görüşüme göre bu idealizmdir ve toplumsal bir devrimin gerçek ve maddi sorunlarına yanıt vermekten kaçınmaktır. Dünya devrimi beklentisi gibi etkin bir beklenti dahi, belirli bir uğrakta belirli bir devrimin ilerlemesinin yerini alamaz. 1924 yılından sonra Rusya'nın ekonomik uzak planı sorunu ciddi biçimde ortaya çıkıyor ve yanıtlanması gerekiyordu. Devlet kapitalizmi veya “harhangi başka bir biçim” sorununun yanıtı değildir. Burası, Rusya işçi devriminin kendi ekonomik yönergesini duyurması gerektiği yoksa siyasal gücünü dahi yitireceği bir uğraktır. Birinci noktaya, işçi devriminin yenilgisinin nedenlerini arama tartışmasında siyasal sapmaların çözümsel önceliğinin sorununa gelince, buna daha ayrıntılı biçimde eğilmeli. Benim görüşümce maddi ve ekonomik olarak yeniden üretilen geri kalmış ve burjuva bir altyapının yansıtıcısı olan siyasal yozlaşma ile toplumsal bir olgu olarak henüz yeniden üretilmeyen ve gerçekte eksiklikler ve uğraksal darboğazların anlık baskılarından veya öncü gücün eski gelenek ve eğitim gücünden kaynaklanan sapmalar, eksiklikler, istenmeyen siyasal eğilimler arasında ciddi ayrımlar çizmek gerek. 1917 Ekimi’nin hemen ertesinde bir çok siyasal ve kuramsal sapma sözkonusudur. Eski toplumun kurumları ile anlaşma, bürokrasinin gelişimi, parti içi demokrasinin güçsüzleşmesi, işçilerin dolaysız eylem organlarının güç yitirmesi, hukuksal ve kültürel yaşamda siyasal dönüşümlerin derinleştirilmesinden vazgeçmek vb. yönünde birçok istenmeyen eğilim göze çarpmaktadır. Bunlar bizim için yenilginin bir listesini oluşturmazlar, çünkü daha proletaryanın ekonomik dönüşüme ilişkin belirleyici çatışması başlamamıştır. Bu savaş 20'li yıllarda başladı. Bu çatışmada ortak iyelik ve ücretli işin kaldırılması alternatifi yani Rusya’nın ekonomik uzak planına ilişkin proleter alternatif başarılı olsaydı, o zaman bu istenmeyen siyasal ve yönetsel eğilimler varlıklarını sürdürebilmek için her türlü maddi temellerini yitirmekle kalmaz, toplumun derin ekonomik dönüşümü sürecinde saydamlaşır ve yerlerini en belirleyici alanlarında devrimin bu yeniden ilerlemesi ve toplumun bu dönüşmekte olan ekonomisine uygun siyasal pratikler ve yöntemlere bırakırlardı. Ancak pratikte olduğu gibi, Rusya’nın ekonomik hareketinin çevrenini burjuva nasyonal-endüstriyel alternatif oluştursaydı, devrimin hemen ertesinde, devrimin yazgısını belirleme konusunda tâli, ilineksel ve belirleyici olmayan bu öğeler, bu kez siyasal üst yapının yeniden üretilen organik öğelerine dönüşürlerdi. Dolayısıyla siyasal, hukuksal ve yönetsel sapmalar, bütünsel bir siyasal yozlaşmaya dönüşebilmek için temelde ekonomi sorununun burjuva bir ekonomik altyapı ve kapitalist bir ekonomik gelişme süreci lehinde çözülmesini gerektirmekteydi. Bürokrasi bu sorunu açıklamak için iyi bir örnektir. İşçi devleti devrimden sonraki durumun baskısıyla birçok anlaşma yaptı. Kızıl ordu çarlık ordusunun iskeletinden yararlandı. Devlet dairelerini bürokratların omuzları üzerinde kurdu, yönetsel ve uzmanlık kapasitelerinden yararlanmak üzere toplumun kimi kesimlerine kimi ayrıcalıklar tanıdı. Bütün bunlar kuşkusuz siyasal ve yönetsel alanda istenmeyen eğilimlerin varlığının göstergeleridir. Ancak 20'li yılların ekonomik tartışmalarından önce bürokratizm, öncü sınıfın ona empoze edilen yabancı baskılarla anlaşmasının simgesidir. Genelde veya bazen bu anlaşmaları kaçınılabilir sayabiliriz, ancak bu eğilimlerin öncü güce empoze edildiği konusunda kuşkulanamayız.

Bolşevik önderlerin bu istenmeyen eğilimlerden haberdar oldukları, bundan acı duydukları ve bunları yok etmeye çalıştıklarını ancak bunlara proletaryanın erkinin istikrara kavuşmasıyla gereksizleşecekleri geçici anlaşmalar olarak baktıklarını gösteren onlarca örnek bulunuyor. Ancak 20'li yıllardan sonra, devrim yapmış toplumun hareket temeli ücretli işe dayalı, devlet planlanması temelinde kapitalist gelişme yolu olarak tesbit edildikten sonra, toplumun yeniden üretim temeline, burjuva-nasyonalist gelişme oturtulduğunda artık bürokrasi, empoze edilmiş yabancı bir baskı ve anlaşma değil, siyasal üstyapının organik ve yeniden üretim öğesine dönüşür. Burada artık biz toplumun ekonomik altyapısıyla orantılı, altyapısal dönüşümlerin dinamizmi ile uyumlu üstyapısal bir kurum olarak bürokrasiden söz ediyoruz. Ekim Devrimi’nden sonra sovyetler çeşitli nedenlerden dolayı ve genelde acil koşulların baskısıyla güçsüzleştirildi. Öyle görünüyor ki, işçi kurumlarının hepsi işçilerin partisi ve devletini güçlendirme çevresinde seferber oldular ve bu arada parti dışı ve dolayımsız işçi iktidarı biçimleri güçsüzleşti. Ancak ekonomik hareketin oluşumunun burjuva-nasyonalist ufkun lehine sonuçlanmasından sonra artık Sovyetlerin yozlaşması ve yokoluşunun ve bürokrasinin utku kazanmasının nedenlerini dönemsel ve acil koşullarda aramamalı. Bürokrasi toplumda yerleşen devletçi ve kapitalist ufka uygun siyasal bir üstyapıydı. Birinci dönemde işçi devleti sorunlarını çözebilir diye sovyetler güçsüzleştirildi. İkinci dönemde, siyasal ve ekonomik karar verme mekanizmasının toplumun burjuva ekonomik gelişimi mantığıyla uyum içine girsin diye sovyetlerin tamamen ortadan kaldırılması gerekmekteydi.

Bundan dolayı biz Rusya toplumunun devrimden hemen sonraki üstyapısal yanlışlıklar ve sapmaları (ideolojik, siyasal, kültürel, yönetsel vs. düzeyinde) ile 20'li yıllardan sonraki siyasal yozlaşma arasında önemli ayrımlar çiziyoruz. Birinci dönemdeki siyasal ve üstyapısal eksiklikler bize göre Rusya devriminin yazgısını belirlemekten uzak daha ikincil ve önemsiz etkenlerdir. Bunlar düzeltilebilir ve telafi edilebilir eğilimler ve eksikliklerdir. Bunları işçi devriminin yorumlanmasında karakteristik etkenler olarak sayamayız. 20'li yıllardan sonraki dönemde, burjuva-nasyonalist gelişme yolunun egemenlik kazandığı evrede, bu üstyapısal özellikler ekonomik toplumsal bir düzenin yeniden üretilen, organik öğelerine dönüşürler. Kendi üretimsel altyapısının özelliklerini yansıtan bir üstyapı.

Bu sorunu başka bir açıdan açıklamama izin verin. Devrimci Dönemlerde Devlet makalesinde dile getirdiğim bölümleme, devrimden sonraki dönemin sırf devrimci dönem ve proletarya diktatörlüğünün yerleşmesi (istikrar) dönemi bölümlemesi gözönünde tutulursa sorun şu biçimde ele alınabilir. Birinci dönemde, devrimin eksenindeki sorun genç işçi devletinin yerleşmesi iken birçok anlaşma işçi sınıfına empoze edildi. Bu anlaşmalar ne etik-dışıydılar idiler ne de ilkelere karşı. Çoğunlukla düşman gücü, yerel ve uluslararası burjuvazinin şiddetli direnişinin sonucunda ortaya çıkan acil durumlardan kaynaklanıyordu. Bu dönemde siyasal ve yönetsel sapmalar öncü partinin eğilim, istem ve tasarımlarına karşın ona empoze ediliyordu. Rusya işçi sınıfı birinci dönemi tüm bunlara rağmen başarıyla aştı. 24 yılında artık işçi devleti siyasal erkini burjuva direnişi karşısında kürsüye oturtmuş bulunuyordu. Ancak tam bu nedenden dolayı, işçi devriminin ekonomik içeriği ve proletarya diktatörlüğünün ekonomik görevleri sorunu devrimin ilerlemesinin düğüm noktalarına dönüşürler; bu, Engels’in sözünü ettiği, sınıfın onsuz siyasal utkusunun bir yere varamayacağı ekonomik devrimin gerçekleştirilmesidir. Bu ekonomik devrim gerçekleşmedi çünkü işçi sınıfı ve öncü partisi böyle bir maddi ufku önüne koymuş değildi. Rus sosyal-demokrasisinin 20. yy. boyunca onunla sınırını açıkça tanımlamadığı Rusya burjuvazisinin köklü ve eski alternatifi, burjuvazinin nasyonalizm ve endüstriyelizmi, devrimin bu aşamasından utkuyla çıktı. Sonuç olarak ortak iyeliği kuracak büyük bir ekonomik devrim sonunda birinci dönemin siyasal ve yönetsel sapmaları ortadan kalkmadığı gibi, tersine burjuva ekonomik ufkunun yengisiyle, ücretli işe dayalı devlet ekonomisinin uzak planının tanımlanmasıyla, bu yanlışlıklar daha üst bir aşamaya yükseldi. Bürokratizm, parti içi demokrasinin yokluğu, sovyetlerin hukuksuzluğu ve çöküşü, işçi denetiminin yadsınması vs., tüm bunlar burjuvazinin bu ekonomik yönteminin organik öğelerine dönüştüler. Şimdi artık bu gözlemlenenler yeni ekonomik gidiş ile uyumlu üstyapı olarak yeniden üretiliyorlar. Öyleyse yapısındaki bu sapma ve eğilimlerden belirleyici olmayan etkenler olarak sözedilebilir. Birinci dönemde bu etkenler işçi sınıfının kendi egemenliğini pekiştirme gereksinmesiyle karşılaştırıldıklarında ikincildirler. İkinci dönemde bu eğilimler belirleyici değil tersine kendileri daha temel ve daha altyapısal bir sapmanın sonucu ve etkisidirler, bu Rusya toplumunun burjuva gelişme yolunu seçmesidir. Birkaç noktaya burada değinmem gerekecek. İlk olarak niçin bizim birinci dönemdeki siyasal ve ideolojik sapmaları karşılanabilir saydığımız sorulabilir. Bana kalırsa ekonomik açıdan Rusya’da gerekli olanın ekonomik bir devrim olduğunu kabul eden bir kişi için; bu devrimin 20'li yıllarda somut olarak olanaklı olduğuna, gerçekleşmesinin tarihsel fırsatının bulunduğunu olumlayan kişi için, böyle bir devrimin kendisi ile birlikte sovyetlerin canlandırılması, parti ve devlet yapısı içinde proleter demokrasinin geniş biçimde yeniden canlandırılması ve bürokratik eğilimlerin çöküşünü getirebileceğini kavramak güç değildir.

Ortak iyeliğin kurulması ve ücretli işin ortadan kaldırılması yönünde hareket etmek ekonomik ve ekonomik kararların gerçek denetimi yönünde adım atmak, bir daha siyasal ve yönetsel düzeylerdeki bürokratik ve burjuvaca biçimlerinin kalıntılarına saldıracaktı. Bu biçimlerin direnişi Çarlık ve Rusya burjuvazisinin tüm yönetsel ve siyasal düzenin direnişinden çok daha güçsüz olacaktı.

Biz Stalin’in iş başına geçmesiyle, fraksiyonlar hukukuyla ilgili falanca kararın çıkmasıyla, halk komiserliğinin sovyetler ve fabrika komitelerinin sorumluluk alanına artık işçi devrimi ve demokrasisinin sonunun geldiği ve artık geriye dönüş yolu olmadığı biçimindeki bakışaçısıyla önemli ayrılıklara iyeyizdir. Bu yanlışlık dolu partinin ta kendisi ortaklaşa iyelik ve içindeki sosyalist üretim biçimlerini örgütlemesi yönünde ilerleyecek öncü bir hareketin varolduğu koşullarda, 20'li yılların ekonomik tartışmalarından utku ile çıkabilirdi ve böylece toplumun üstyapısal eksikliklerinin ve siyasal yönetsel yanlışlıkların giderilmesinin maddi altyapısını oluşturabilirdi. Sorun partinin bu eksiklikler ve yetersizliklerinden değil başka temel bir yetersizlikten kaynaklanıyordu, bu da sosyalist üretim ve iyelik biçimine ilişkin açık bir ufkun bulunmayışı idi.

Başka bir nokta bizim bundan dolayı, çözümlemelerinin temeline Rusya toplumunda ve partideki üstyapısal sapmaları koyanlarla, Rusya devletinin yozlaşmasını partinin veya Rusya devletinin yönetsel yozlaşmasının yansısı olarak ele alanların bakış açılarıyla muhalefet içinde olmamızdır. Bu siyasal yozlaşma devrimin ekonomik yozlaşmasının sonucudur, nedeni değil. Bu, ekonomik yozlaşmanın kaçınılmaz bir sonucu olarak açıklanmalıdır. Diğer taraftan, biz bazı görüşlerin devrimin birinci döneminde (Ekim’in hemen ertesinde), demokrasinin ihlaline verdikleri önemi doğru bulmuyoruz. Bu, işçi devrimine demokratik bir bakış olur. Başlangıcından itibaren proletarya diktatörlüğünün proleter demokrasisinin en geniş biçimde içerilmesini sağlayabilmek için çalışmak gerekiyorsa da Rusya işçilerinin bu konudaki başarısızlıkları, onların yenilgisinin temel nedeni değildir. Bu eksikliklere karşın onlar belirleyici bir dönemi utkuyla aştılar. Rusya’da işçi sınıfının yenilgisinin gerçek nedeninin 20'li yıllarda sınıfın ekonomik yenilgisinde aramak gerek. Rusya işçisi ikinci aşamanın bu belirleyici savaşında başırılı olsaydı, o zaman birinci dönemin soruları ve zorlukları, geçmiş güçlükler olarak, yeni bir toplumun doğum sancısı olarak, kendi yerine otururdu ve devrimden sonra Rusya’nın genel tarihinde saydamlaşırdı.

3- "Tek Ülkede Sosyalizm” ve Ekim Devriminin Ekonomik Yazgısı

1923'te Rusya toplumu artık işçi devriminin birici dönemini sona erdirmiştir. İşçilerin siyasal gücü, bütün anlaşmalar, eksiklikler ve sapmalara karşın, her halükarda burjuvazinin açık siyasal ve askeri direnişi karşısında utku ile çıkmıştır. Şimdi Rusya devriminin başka bir temel sorunu, proletarya diktatörlüğü yönetimi altındaki toplumun ekonomik dönüşümü sorunu kademeli olarak ortaya çıkmakta. Sorun “tek ülkede sosyalizm” ekseninde oluşan ve kesin biçimde 1929 da açıklık kazanan bir takım polemiklerdir. Burjuvazinin ekonomik çevreni ve ekonomik gelişmenin kapitalist yolu bu dönemde egemenlik kazanır ve 30'lu yıllarda biz artık toplumun bu yöndeki genel hareketi ile karşı karşıyayızdır. Bu dönemde temel olan Rusya toplumunun burjuva gelişmesidir ve işçi savaşımı toplumun bu hareketinin yasallığına karşı bir savaşımdır. “Tek ülkede sosyalizm” tartışmasına ilişkin birkaç zorunlu sorunu açıkça dile getirmek önemlidir.

Birinci olarak, bizim inancımıza göre, kuramsal açıdan, Sovyetler Birliği tartışmasından bağımsız olarak, tek ülkede sosyalizmin kuruluşu, ortaklaşa iyeliğe dayalı ekonomik ilişkilerin kurulması, ücretli işin ortadan kaldırılması ve Marks’ın sözünü ettiği komünizmin alt aşaması olarak sosyalizm, kesinlikle olabilirlik taşır. Ortaklaşa iyeliğe dayalı ekonomik ilişkilerin kurulması, ücretli işin ortadan kaldırılması “Tek ülkede Sosyalizm” tartışması bir yana zaten işçi devriminin yazgısında yaşamsal bir kuraldır. Sosyalizmin kuruluşu her hangi bir ülkede siyasal erki ele geçiren her işçi sınıfının yaşamsal ve ivedi görevidir. Biz hangi nedenden dolayı olursa olsun, ister “dünya devrimi zorunluluğu”, “Rusya’nın geri kalmışlığı”, “Stalinizm ve nasyonalizm ile sınırlarını çizmek” vs. ister başka bir nedenden dolayı olsun, ücretli işin yadsınması ve ortaklaşa iyeliğe dayalı sosyalist bir ekonominin kurulması ilkesini siyasal erki ele almış bir ülkenin proletaryasının programından çıkaran ve onu başka bir döneme havale eden tüm bakış açılarını yadsıyor ve anti-Marksist sayıyoruz.

İkincisi, bize göre, komünizmin iki aşaması konusunda Marks’ın tanımladığı ayrılıklar, oldukça açık ve geçerlidirler ve dolaysız biçimde proletarya döktatörlüğünün ekonomik görevleri tartışmasına bağlanmaktadırlar. Biz tek ülkede komünizmi (ikinci aşama) olabilir saymıyoruz. Bu inanışın nedeni bu aşamanın temel özellikleridir: ekonomik bolluk, üretim güçlerinin şaşırtıcı gelişimi, insanın toplumdaki konumunun köktenci değişime uğraması, ahlâk vs. ve en sonunda devletin sönmesi, biz bunların tek bir ülkenin sınırları içinde gerçekleşebileceğine inanmıyoruz. Örnek olarak, kapitalist ve Sosyalist toplumların uzaklığının ifadesi olan sınırların varlığı durumunda devletin sönmesi gerçekleşebilir değil. Ancak, alt aşama olarak sosyalizm yalnız olabilir değil, daha önce de söylediğimiz gibi zorunludur.

Üçüncüsü, Bolşevik parti içinde 20'li yılların ortasındaki ekonomik polemiklerde, “tek ülkede sosyalizm” daha önce dile getirilen anlamda, burjuva nasyonalizminin taşıyıcısı ve sloganı idi, bu burjuva alternatifinin toplumun üretim ve yeniden-üretim boyutundaki üstünlüğü anlamına gelir. Başka bir deyişle, “tek ülkede sosyalizm” sloganının kendi başına bir sapmanın göstergesi olmamasına karşın, belirli bir hareketin sloganı olarak, belirli bir dönemde, belirli bir toplumda, “tek ülkede sosyalizm” sloganı, işçi karşıtı büyük bir hareketin simgesi ve Rusya devriminin duraklama ve yenilgisinin göstergesiydi. Biz bu hareketi, Rusya toplumunda burjuva alternatifinin taşıyıcıları olarak mahkum ediyoruz. İşçilerin erki ellerinde tuttukları o belirli koşullarda, sosyalizm büyük bir yığınsal desteğe iye idi ve atılan her adımın haklılığının temel özelliğine dönüştü, burjuvazinin, Rusya’nın ekonomik seyrine ilişkin polemiklerde doğrudan hiç bir temsilcisinin bulunmadığı koşullarda bu formülasyon, burjuva nasyonalizminin kaçınılmaz dile getirilme biçimine dönüştü. Rusya pazarının kapitalist büyümesi, “tek ülkede sosyalizm” adıyla, devrimci proletaryanın karşısına konuldu.

Bu hareketin karşısında, bu slogan ile birlikte burjuva nasyonalizminin yükselişinin ayırdına varan muhalifler, “dünya devrimi” düşüncesine sığındılar. Bu saflaşma ilgi çekici kimi nokları ortaya koyuyor. Birinci derecede görüş ayrılığının “sosyalizm sözcüğü üzerinde değil de “tek ülkede” terimine ilişkin olması gerçeği, muhaliflerinin “sosyalizm” anlayışları ile Stalin’in resmi çizgisi arasında anlayış ayrılığı bulunmadığı gerçeğini tanıtlamaktadır. Görünürde kimse sosyalizm adına gerçekleşecek onlanlar konusunda bir ayrılık duymuyordu ve tartışma sanki bu yapılacak onlanların “tek ülkenin” sınırları içinde olabilirliği konusunda idi. Rusya devriminin sonraki gelişimi Stalin eğiliminin pratikte nasıl birleşik muhalefetin (Trotski-Zinovyev) ekonomik platformunu gerçekleştirdiğini ve bu hareketle Trotskizmin nasıl sonsuza değin, Sovyetler Birliği’nin ekonomik kuruluşu konusunda silahsızlandırıldığını gösterdi. “Tek ülkede sosyalizm” eğilimi sosyalist açıdan eleştirilmedi. Ekonominin devletleştirilmesi, endüstrileşme, ücretli işin korunmasıyla üretim güçlerinin büyümesinin bir toplamı olan bu eğilimin “sosyalizmi” hiç bir sosyalist alternatif ile karşı karşıya getirilmedi. Resmi çizgi ile muhalefet arasındaki polemikte, Engels’in sosyalist ve uyanık proletaryası, erkin ele geçirilmesinden sonra ekonomik devrimin zorunluluğu konusunda, temsil edilmedi.

İkinci nokta bu aynı gerçeğin “tek ülkede sosyalizm” taraftarlarının utkusunun nedenlerini açıklamasıdır. Rusya devriminin yazgısının belirleyici bir halkasına vardığı uğrakta, ekonomik devrimin yazgısının belirleneceği uğrakta, muhalefetin temelde ekonomik alana ilişkin bir alternatifi yoktu. “Tek ülkede sosyalizm” sloganı ardında, toplumun güncel ve belirleyici sorununa, devrimden sonra ekonomik hareket seyrine ilişkin alternatif öneren burjuvaziye karşı “dünya devrimi” tutumu bir silah olamazdı. Muhalefet Rusya’da işçi devriminin gerçek tarihinde ilgisizliğinin (ilişik olmamanın) kurbanı oldu.

Her neyse, Rusya devriminin bu dönemine daha geniş tarihsel bir ölçüyle baktığımızda, “tek ülkede sosyalizm” çizgisinin Rusya burjuvazisinin erke doğru yeniden yükselişinin taşıyıcısı olduğunu görüyoruz. Bu, bu çizgiyi temsil eden kişilerin niyetlerinden bağımsızdır. Devrimci olmayan ve kapitalist gelişme yolunun seçilmesiyle, ekonomik devrim ilkesinin geri itilmesi, planlama ve devlet ekonomisine indirgenmesi ile, Stalin çizgisi Rusya toplumunun devrimci gelişme yolu ve işçi devriminin sürekliliği yolunu tıkadı. Bu arada muhalefet ve “dünya devrimi” çizgisi en iyi durumda, geri dönüşü sürekli kollayan Bolşevik parti içindeki köktenciliğin temsilcisiyidi, ancak temelde kendisi de değişik bir çözümden yoksundu ve siyasal-demokratik bir platform temelinde sonuçsuz bir direnişe başladı. Muhalefetin bu konumu, aynı zamanda prolataryanın köktenci kesimlerinin de, sovyetlerin güçsüzleştirilmesi, işçi denetiminin kaldırılması, bürakrasinin büyümesi, proletaryanın geçim düzeyinin düşmesi vs.’den rahatsız olan kesimin, birinci olarak kendi bütünselliği içinde temsil edilememesi ve ikincisi, oldukça sınırlı ve devrimci olmayan bir platformun temelinde Stalin çizgisi karşısında yer almış olan bir muhalefetin peşinden ikincil bir biçimde sürüklenmesine neden oldu. Devrimin gerçek radikalizmini, ekonomik ilişkilerde büyük bir dönüşümün yarıtılması yönünde devrimin yaşamsal hareketini temsil etmeye yetenekli olmayan bir muhalefet.

Burada, muhalefetin konumuna ilişkin başka kimi yönleri dile getirmeme izin verin. Bu günlerde bir çokları, kendi seminerlerimizde, kimi yoldaşlarımız da dahil muhalefetin, “dünya devrimine” ve “tek ülkede sosyalizmin olanaksızlığına” inancının “enternasyonalizmin” kanıtı olduğunu düşünüyorlar. Bana kalırsa bu görüşün hiçbir özel enternasyonalist yönü yoktur. Niçin Rusya’nın endüstriyel geri kalmışlığından dolayı, Rus devriminin yazgısının Alman devrimine düğümlendiğine inanan biri, zorunlu olarak enternasyonalist sayılsın? Enternasyonalizm işçi sınıfının uluslararası karakteristiği ve niteliğine inanmak ve nerede olursa olsun işçi devrimlerini, işçi hareketi olmaları itibariyle, savunmak anlamına gelir. Ancak herhangi biri kendi özel çözümlemesi sonucunda “A” ülkesinde devrimin sürebilmesinin farklı nedenlerden dolayı “B” ülkesindeki devrime bağlandığı sonucuna varırsa bu yine de onun bakış açısındaki enternasyonalizme ilişkin hiç bir hüküm sunmamaktadır. İnsan enternasyonalist olup hala Rus ve Alman devrimlerinin bu zorunlu ilişkisiyle ilgili özel çözümlemenin yanında veya karşısında olabilir. Rusya’nın belirli durumunda, bizim tartışmamız tam da Rusya’da devrimi ilerletmekten kaçınmanın, Rusya’da ekonomik düzenin kökten dönüşümüne değin proleter devriminin sürdürülmesinden kaçınmanın, Rus işçisini etkin ve etkili enternasyonalist bir güç konumuna getirmekten kaçınmakla eşanlamlı olduğu biçimindedir.

Muhalefetin bu sözümona enternasyonalist tutumu, daha önceden belirttiğim gibi, gerçekte muhalefetin bakışındaki sınırlılıkları sosyalizmin belirli ekonomik ve toplumsal ilişkiler olduğu ve devrimden sonraki Rusya toplumunda gerekliliklerine ilişkin yorumunda resmi çizgiyle olan ortaklıklarını açığa çıkartıyor. Bütün tartışma yalnızca endüstriyel Almanya devriminin, sosyalizm için yaşamsal olan üretim güçler düzeyini proleter devrimin buyruğuna sokabilir. Bu, Rusya devrimini Rusya ekonomisinde bir devrim aşamasına değin ilerletilmesini baştan yadsıyan bakışaçısıdır.

Alman devriminin Bolşeviklerin stratejisinde belirleyici bir konumda olduğu bir gerçektir. Bu devrimin olası uzak planı ve Rusya prolataryasının karşısına koyduğu böyle bir devrimin pratik ufku, Rusya devriminin, ekonomik dönüşüm konusunda açıklığa kavuşamamasının başlıca nedenlerinden biridir. Bolşevikler, gerçekten de kendi ekonomik ufuklarının gerçekleşmesini Alman devrimine bağlamışlardı. Rusya’nın daha uzun vadeli bir ekonominin uzak planını ciddi biçimde tartışmaya başlamasının hiç olmazsa kısa vadede Almanya’da bir işçi devriminin gerçekleşmesinin olanak dışı olduğunun tescil edildiği bir döneme denk gelmesi nedensiz değildir. Ve yine de Stalin çizgisinin, parti içinde Almanya ve Avrupa’dan devrim bekleyen geleneksel çizgiye karşı kendini tek ülkede sosyalizm olarak adlandırması boşuna değildir.

Ne yazık ki, belirli bir dönemin belirli koşullarda bir çözümlenmesi olan Bolşevizm teorisindeki bir ilke, bugün köktenci solun büyük çoğunluğu gözünde, tek bir ülkenin sınırları içinde sosyalist ekonominin gelişmesinin olanaksızlığının genel kuramsal ilkesine dönüşmüştür ve sosyalist devrimin idealist, skolastik ve tepkisel bir betimlenişi, Marks ve Lenin’in canlı kavrayışının yerini almıştır. Proletaryanın siyasal gücü ele geçirdikten sonraki görevlerine ilişkin (Paris komününün de görevleri olan) Engels’in o iki satırlık uyarısında bulunan kavrayış.

Sonuçta, Rusya devriminin bir uğrağında, burjuvazinin ekonomik alternatifleri ile proletaryanınkilerin karşı karşıya gelmesi gereken bir anda, tek ülkede sosyalizm sloganı ile kendini ortaya koyan devlet kapitalizmine karşı işçi devriminin ekonomik yönergesinin, ücretli işin kaldırması ve üretimin ortaklaştırılmasının açık ekonomik, yönetsel, hukuksal ve üretimsel politikalara çevirilmesi gereken bir uğrakta, Bolşevik partinin içindeki tartışmalar, nasyonalizm ve enternasyonalizm arasındaki polemik biçiminde ilerledi. Rusya’da sosyalizm ile kapitalizm çatışması saydamlaştı ve böylece nasyonalizme karşı gerçek bir saflaşma gerçekleşmediği gibi, nasyonalizmin ekonomik alternatifinin sosyalist bir eleştirisinin sunulmaması sonucu olarak bu eğilimin parti ve devlet içindeki egemenliği kolaylaştı. Var olan ekonomik eleştiri, resmi çizginin kapitalist çerçevesine saldırmadı, tersine yalnızca endstrileşmenin hızı, çifçilerle ilişkileri vs. üzerinde yoğunlaştı. Kısacası, proleter devriminin temel konusu olan sosyalist ekonomi, bu tartışmalarda temsil edilmedi.

4- Bugünkü Sovyetler Birliği Konusunda

Günümüzde SB toplumu kapitalisttir. Yeni üretim biçimi veya geçiş dönemi ekonomisi kabul edilebilecek tartışmalar değildir. Ayrıca, bize göre SB ekonomisi, batı Avrupa ve ABD’de egemen olan kapitalizmin özelliklerinden farklı özelliklere iye bir kapitalist biçimdir. Bizim inancımıza göre sosyalizm adı altında, bir işçi devrimi ardından yerleşip berkleşen bir kapitalizm tanınıp eleştirilmesi gereken kendine özgü özelliklere iyedir. Ücretli işin var olması, emek gücünün meta durumunda olması ve toplumsal üretimin ücretli iş gücü temelinde örgütlenmesi, SB ekonomisinin kapitalist olduğunu tanıtlamak için yeterlidir. Ancak bu ekonominin özellikleri temelinde acıklanması gerekenler, kapitalizmin bu genel özellik ve karakteristiğinden daha somut düzeylerde yer almaktadırlar. Rekabet ve sermaye çokluğu etkeni gibi, SB’deki hangi düzen sermayenin temel gereklilikleri ve yasalarını, sermayenin dışında maddi ve dışsal yasalar olarak kolaylaştırmaktır, yedek işgücü ordusu bu ülkede hangi biçimlere bürünür, artı-değer toplumsal sermayenin çeşitli kesimleri ve değişik üretim dalları arasında nasıl bölüşülüp dağıtılıyor, pazar ve fiyatın rolü bu ekonomide nedir? Burada bu tartışmalara girmiyorum. Bu tartışma ve araştırma için çok önemli bir alandır. Polemik anlamında kendi görüşümüzü bu konuda belirtmiş olmamız yeterlidir. Bu konuda gerek ben gerek yoldaş İ.A. Sweezy ve Bettelheim tartışmalarının çevresinde bazı noktaları sözkonusu etmiştik, bunlar esas olarak bizim tutumumuzun ilkelerini açıklığa kavuşturmuştur.

5- Sovyetler Birliği’nde İşçi Devriminin Temel Bir Dersi

Genel olarak köktenci sol Sovyet deneyiminden “demokrasi” veya “ideolojik katışıksızlığın” korunması gerektiği dersini çıkarmıştır. Herkes kuramsal sapmaların nasıl işçi devriminin yenilgisinin yolunu açabileceğini, demokrasi öğesinin sosyalist kuramda çiğnenmesinin dolayısıyla da parti içi ilişkiler ya da hükümet yapısında, proleter devrimini yıkacak etkilerini nasıl doğurabileceğini vurguluyor. Bu genellemeler, maddi ve tarihsel altyapısından kopmadığı takdirde, önemli ve değerlidirler. Ancak bu daha bugünkü komünistin Rus devrimi deneyiminden öğrenmesi gereken düğümsel sorunu, Komün deneyimine dayanarak Engels’in sözkonusu ettiği, sorunu içermektedir. Biz bugünkü komünistlerin kendimizi yetiştirmemizin hiçbir derecesi, kuramsal eğitimimizin hiç bir niceliği, saflarımızdaki demokratik yöntemler ve etiğin gelişmesinin hiçbir derecesi, işçi devriminin biçimlendiği uğrakta, bizim Bolşevik partisi kadar güçlü, berk ve açık görüşlü bir partiye iye olacağımızı garanti etmez. Bizde olabilen şey, Bolşeviklerin ne yazık ki gerektiği gibi iye olmadıkları, erkin işçi sınıfınca ele geçirilmesinden sonra toplumun devrimci dönüşümü için açık ekonomik bir ufuktur. İşçi sınıfı erki ele geçirince, somut olarak toplumun önüne koyacağı soru, onun bu güçle ne yapacağıdır. Bu güç toplumun ekonomik ilişkilerinin dönüştürülmesi için kullanılmazsa, burjuva iyelik ve üretim biçimleri kökten değiştirilmezse, işçi sınıfının siyasal gücün üretim araçlarının ortaklaşa ve toplumsal iyeliğini kurma ve ücretli işin ortadan kaldırılması yönünde bir araç gibi kullanılmazsa, bu güç proletaryanın sosyalist devriminin ruhunun ekseni olan ekonomik devrimi gerçekleştirmek yolunda kullanılmazsa, o zaman her utku yenilgi ile sonuçlanacaktır, o zaman işçi sınıfının siyasal üstünlüğü dahi geçici bir durum ve daha geniş tarihsel boyutlarda sonsuz ve sonuçsuz bir olgu olarak kalacaktır. Rus işçi devriminin temel dersi budur.

İrec Azerin:

Yoldaş Hikmet bizim tartışmamızın temelini ortaya koymuştur. Benim amacım burada SB’de işçi devrimi seyrini kendi görüşümüz doğrultusunda 20'li yılların sonuna kadar yorumlamak ve değerlendirmektir. Ama bu tartışmaya girmeden önce kimi noktaları yeniden vurgulamak istiyorum.

Bizim yöntembilimimiz ve hareket noktamız konusunda, sosyalist eleştiri diye adlandırdığımız şeye ilişkin birkaç göndermenin gerekli olduğuna inanıyorum. Birincisi şu ki bizim ereğimiz kendi eleştirilerimizi SB’yi sosyalist sayanlara karşılık olarak ortaya koymak değildir. Bizim eleşterilerimiz, varolan “köktenci” Sovyet eleştirileri yanında, gerçekte bu bakışlardan ayrılığımız ve onlarla aramızda sınır çizmemiz ile durmaktadır. Bu eleştirel ekol ve bakışların herbirinin, kendi belirli yorumuna dayanarak, belirli eksenler veya düğüm noktalarında (Bürokrasi, enternasyonalizm, devlet yapısı vs.) yoğunlaştıkları açıktır. Bu düğüm noktalarının çözümlemelerde başka bir konumda olmaları doğaldır ve zorunlu olarak –genelde denmeli– başka bakışlar için oynadıkları eksensel ve anahtar rolleri bizim bakışımızda geçerli değildir. Ama önemli nokta bizim çözümlememezin diğer köktenci bakışların eksenindeki sorunlara dönüşen soruları yorumlayabilmesidir, bizim kalkış noktamızdan başlarsak diğer ekollerdeki tüm bu düğüm noktalarına ilişkin Sovyet işçi sınıfı deneyimine eleştirimiz aynı zamanda varolan eleştirel “köktenci” bakışaçılarının da bir eleştirisidir. Burada hemen, yoldaş Hikmet’in de belirttiği gibi, Sovyet sorunsalının bizim açımızdan iki yönü olduğunu söylemeliyim: Biri SB’ye egemen olan üretim ilişkilerinin niteliğinin yorumu, öteki bugünkü SB’nin oluşumunun tarihsel açıklanmasıdır, utkulu bir işçi devriminin kendi sürecinde nasıl bugünkü durumuna dönüştüğü ve devrimin temel ülküsü olan sosyalist bir toplum yaratmaktan niçin bu denli uzak kaldığını açıklamaktır.

SB sorunsalının birinci yönüne ilişkin, SB’deki üretim ilişkilerinin niteliğinin yorumlanmasında, eleştirel ekoller genel olarak 4 öbekte yanıt vermektedirler:

1- SB’de yeni üretim biçimi egemendir, 2- SB’de temelde hiçbir üretim biçimi egemen değildir, 3- SB ne kapitalisttir ne de sosyalist, ancak birinden ötekine geçiş dönemini yaşamakta (Trotskizmin geleneksel bakışaçısı) ve 4- SB’de kapitalizm, devlet kapitalizmi egemendir. Salt kuramsal açıdan varolan bu 4 mevzinin herbirinin aynı erim ve yaygınlığa iye olduğu söylenemez, (doğrusu mantıksal açıdan bu dört öbeğin dışında başka bir bakış açısının bulunabileceği pek olası değildir, gerçekte bu bakış açılarından bir iki tanesinin, özellikle de SB’de temelde hiç bir üretim biçiminin olmadığını savunan bakışın “mantıksal olasılık” dışında herhangi bir varlık belirtisi yoktur!)

Birinci bakışaçısına ilişkin, SB’de yeni üretim biçiminin geçerli olduğu konusunda, biz daha önce yazılarımızda kimi değinmelerde bulunmuştuk. Kuramsal açıdan, bu görüşe karşın, başka akımların polemiklerinde de, olumlu tartışmalar elde edilmiştir. Böyle bir kuramı yadsımak çetin bir iş değildir. Nasıl olur da tarihte ve daha önceki üretim biçiminin içinde oluşum güçleri ve oluşum belirtileri olmaksızın, yeni bir üretim biçimi ortaya çıkabilir? Bu kuramların tarihsel materyalizm ve Marksist kuramla çelişkileri öylesine açıktır ki bu düşüncenin sahipleri, kendi konumlarını temellendirebilmek için zorunlu olarak SB tartışmasının dışına çıkıp tarihsel materyalizmin temellerinin gözden geçirilmesini kendi görevlerinin başına yerleştirirler. Bu bakışları uzun bir geçmişe iyedir ve zannedersem, 30'lu yılların sonundan başlayarak sistematik biçimde Trotskizmden ayrılan kimi hareketler tarafından ortaya atıldılar. “Kollektif bürokrasi”, “kollektif devlet üretimi” vs. gibi başlıklar, bunlar, kimi anarko-sendikalist eğilimler ve bu son zamanlarda Sweezy tarafından (başka bir yolla ve İngiliz Devrimci Komünist Partisi adı altında) SB’deki üretim ilişkilerinin açıklanması için kullanılırlar.

İkinci görüş, SB’de hiçbir üretim biçiminin bulunmadığı savı, doğrusu ciddiyetsiz bir tutumdur. Böyle bir kuram genel olarak İskoçya’daki “Critique” dergisi ve kuramcısı olan “Tiktin” tarafından ortaya atılmıştır. Siyasal içerik açısından böyle bir görüşün açıkça ciddiyetsiz olduğu ortada. Salt kuramsal açıdan da bu görüş fazla bir erime kavuşmamış ve daha az ciddiye alınmıştır. Bu tartışmanın kurucuları da kendi görüşlerini çok fazla izlememişlerdir. Her neyse, bu görüşün eleştirilip onunla aramızdaki sınırların çizilmesi güç bir iş değildir.

Trotskizmin geleneksel ekolü, “geçiş dönemi” bakışaçısı daha tanıdık bir kuramdır, burada bu konunun da dolaysızca eleştirilmesi, onun SB’deki ekonomik ilişkileri kavrayışının ve genelde kapitalizm ve sosyalizm analayışının eleştirisi gerekli bir iştir. Bu tartışmanın devamında bu bakışaçısının kimi öğelerine değineceğiz.

Diğer bakışaçısı, SB’ye egemen olan ekonomik ilişkilerin kapitalist olduğunu savunmaktadır. Ancak burada tek bir görüş ile karşı karşıya değiliz. Çeşitli eğilimler, farklı geleneklerden (Trotskizm, Maoizm vs.) ayrı ayrı yorumlarla bu tutumu belirtmişlerdir. SB’nin kapitalist oluşuna ilişkin bu görüş ortaklığı, kesinlikle ortak bir kavrayış ve yönteme dayanmamaktadır.

Aslında bu son nokta, yukardaki SB üretim ilişkilerinin niteliğiyle ilgili her dört öbek için geçerlidir. Herhangi bir ekol veya eğilimin belirli çıkarım ve çözümlemelerine baktığımızda, ortak sonuç elde etmelerine karşın karşılaştığımız şey (Örneğin SB’nin kapitalist olduğunu savunanlar konusunda, ya da yeni üretim biçimlerine ilişkin görüşlerde) ayrı ayrı kavram ve temellendirmeler sırılamalarıdır. Ayrıca tamamen farklı olan çıkarımlarında (kapitalizm, yeni üretim biçimi, geçiş dönemi) benzer kavram ve temellendirmeler, örneğin bürokrasi, enternasyonalizmden sapma vs. ile karşılaşıyoruz. Bu uyarı, bizi SB sorunsalının diğer yönünün, işçi devriminin somut tarihsel seyrinin ve onun sonal yenilgisinin ya da yozlaşmasının nedenini oluşturan etmenlerin açıklanmasına götürüyor. Ancak yozlaşmanın etmenlerinin belirgin yorumu ile, başka bir deyişle işçi devriminin başarıya ulaşamadığı savaşım alanlarının belirlenmesi yoluyladır ki farklı görüşlerin SB deneyimine bakışlarını, eleştiri açılarını ve sonucunda da işçi sınıfının sosyalist hareketi için bundan çıkardıkları dersleri açıkça görülür.

Öyleyse, biz SB’nin ekonomik ilişkilerinin kapitalist niteliğini vurgulamakla diğer eleştirel bakışlardan farklılığımızı belirginleştirmiyoruz, tersine bizim SB deneyimini sosyalist eleştirimiz, işçi sınıfının ülküsü, sosyalizm açısından bu deneyimi ele almamızla kendi ayrım çizgilerimiz çiziyoruz, doğal olarak bu kendini bugünkü SB’nin niteliğinin yeniden tanınmasında da gösterecektir.

Bundan dolayı bizim sunduğumuz belirgin görüş, sosyalizmi kavrayış itibariyle diğer köktenci görüşlerden temelde ayrılmaktadır. Ekonomik açıdan sosyalizm kavrayışları, SB’de kurulan ile aşağı yukarı aynı olan bakışaçıları, tanım olarak SB’nin sosyalist bir eleştirisine iye olamazlar. Anlatmak istediğim doğal olarak Sovyetçi çizgide olanlar değil ekonomik açıdan SB’yi sosyalist niteleyip ancak ciddi biçimde bu toplumun siyasal yönünü (ve Doğu Avrupa ve Doğu Bloğunun diğer üye ülkelerini) eleştiren eleştirmenler bulunduğudur. Örneğin Avrupa ve Amerika’da 60'lı ve 70'li yılların başında gelişen Yeni Sol ürünü kuramcılar ki bunlar sözümona “Batı Marksizm’i” geleneğinde yer alırlar, SB’yı ekonomik yönden tamamiyle sosyalist olarak niteliyorlar (ve genelde pazarın etkinliğinin orada artmasını da destekliyorlar) ancak kendileri başka çeşit bir sosyalizm, “demokratik sosyalizm”, “insan yüzlü sosyalizm” burjuva demokrasisinin korunup gelişmesi ile yanyana bir sosyalizm vs. istemektedirler. Bunlar şiddetli biçimde Yugoslavya deneyimi, Dubçek Çekoslovakya’sının deneyimi etkisi altındalar. Bu gibi eleştirmenler Batı Avrupa Sosyal demokrat partilerinde de bunuyorlar. Genel olarak bu eleştirmenleri Sosyal demokratik geleneğe yerleştirmek olanaklıdır. Bunlar eleştirilerini açıkça demokrasi düzeyi ile sınırlandırıyorlar. Ancak benim esas belirtmek istediğim bu eleştirmenler grubu değildir Benim değinmem, SB’ye egemen ilişkileri sosyalist saymamakla birlikte (ister kapitalizm densin, ister yeni üretim biçimi vs.) kendilerinin sosyalist ekonomiden ayrı bir kavrayışa iye olmayanlaradır.. Bunlar için de sosyalist ekonomi devlet ekonomisi artı planlamadan başka bir şey değildir, bu SB’de var olan ile aynı şeydir. Bu eleştirmenler, seçmeci bir biçimde, üstyapısal belirleyicileri (devlet yapısı, demokrasi derecesi ve uygulama biçimi, ideolojik nitelik ve nicelik vs.) sosyalizmin ekonomik tanımlanması yönüne sokuyorlar; dolayısıyla SB’deki egemen üretim biçimine sosyalizm denemeyeceği çünkü gerçek sosyalizm demokrasisiz ya da katışıksız bir ideoloji olmaksızın olanaklı olmadığı sonucuna varıyorlar. Bu gibi bakışaçıları her ne kadar görünürde SB’nin sosyalist olmayışını eleştiriyor gözükseler de, tüm sundukları toplum eleştirisinin üstyapıya ilişkin olduğu oldukça açıktır, daha açık bir deyişle SB’nin sosyalist olmayaışının nedenini üstyapısal belirleyicilerin yokluğuyla açıklıyorlar. Bu bakışaçılarından biri, Maocu görüş, veya anti-revizyonist olarak ünlenen eğilimdir. Biz başka bir yerde Bettelheim’ın (ki böyle bir görüşün daha ciddi bir örneğidir ve bu üstyapısal etkenlerin yokluğunun ekonomik alana etkisini, ona göre ideolojiyi göstermeye çalışmıştır) görüşlerini ele aldık ve SB eleştirisinin, bu çeşidini ve genel olarak bu sosyalist kavrayışı gizemli sosyalizm (mistique socialism) olarak adlandırdık.

Geleneksel Trotskist eğilime ilişkin, SB’nin geçici bir süreçten geçtiğini (galiba hala geçmektedir) savunan görüşte de Blok kuram ve eylemine ilişkin farklı bir sosyalist kavrayışla karışılaşmıyoruz. Birincisi bugün SB’de var olanı ekonomik açıdan kapitalizmin yok oluşuna eşdeğer kabul ediyorlar, ikincisi ve daha da önemli olarak sosyalizmin ekonomik anlamda kavrayışları aynı devlet iyeliği ve ekonomik planlamadır; yorumları üretim güçlerinin büyüme derecesinin daha tam biçimde planlama olanağını sağlayamadığı biçimindedir, bundan dolayıdır ki üretim düzeni geçiş aşamasındadır. (Mandel geçiş dönemini tarihsel bir formasyon olarak formüle etmeye çalışmıştır, çelişkileri Bültenin 1. sayısında yoldaş Taghvai’nin eleştirisine konu olmuştur.) Geleneksel Trotskist eğilim ayrıca İtalyan sol komünizmi eğilimi de (Burdigistlerin eğilimi) sosyalizmin kuruluşunu 1917 devriminden sonraki uğrakta SB’de olanaksız sayıyor. (Mandel sosyalizmi ekonomik açıdan, bugün birleşik bir Avrupa için daha olanaksız sayıyor.) Bu gibi eğilimler tarihi açıdan, SB proletaryasının elde edebileceğinin uzun bir geçiş dönemi veya (Burdigistlerde olduğu gibi) devlet kapitalizmi dışında başka bir şey olamayacağını düşünüyorlar, biraz daha az veya daha fazla bürokratizm ve enternasyonalizmle birlikte. Değinilmesi gereken nokta, 1917 işçi devrimiyle sosyalist kuruluşun olanağını Rusya’da (ve bazen şimdi bile) yadsıyanların düşünsel ve kuramsal geçmişleri, ayrıca sınıfsal geçmişleri Trotski ve benzerlerinden daha önceye dayandığıdır ve tüm menşevizm eğilimine (ve bu yolla da II. enternasyonaldaki egemen eğilim ve sosyaldemokrasiye) kadar geri dönmektedir; sosyalizmin ancak kapitalizmin bitmiş ve sona ermiş gelişmesinin sonunda olanaklı olabileceğini savunan eğilime. Kısaca bütün söylemek istediğim SB toplumunda devrimden sonra sosyalizmin kuruluşunun olanağını yadsıyan görüşler ile, ekonomik anlamda Rus revizyonizminin Sovyet deneyiminde gösterdiği kavrayıştan farklı bir sosyalist kavrayışa iye olmayan eğilimlerin, doğal olarak SB işçi sınıfının deneyimi konusunda, sosyalist bir eleştiri açısına iye olamayacaklarıdır. Yoldaş Hikmet’in de belirttiği gibi, kaç onyıllık SB köktenci eleştirisi sonucunda çeşitli eğilimlerin yorumunda ana eksen olan düğüm noktalarının bir listesi elde edilmiştir. Bu listeyi başka başlıklar eklemekle uzatabilmek olanakladır. Örnek olarak: SB’nin yozlaşması ile kominternin edimlerindeki sapmaların ilişkisi sorunu; Rusya ekonomisinin geri kalmışlığı (küçük üretim vs.) ile onun sosyalizm yolunda savaşımının yozlaşmasındaki konumu sorunu; Bolşevik parti içindeki muhalefet ve diğer fraksiyonların değerlendirilmesi, kollektifleştirme ve endüstrileşme sonuçlarının değerlendirilmesi; kuramsal ve pratik ilkelerin çiğnenmesi sorunu vs. Ben burada bu düğüm noktalarının hepsine değinemem, belki de en doğrusu 20'li yılların sonuna değin işçi devriminin seyrine ilişkin kendi yorum ve değerlendirmemizi kısaca sunmaktır. Bu on yılda devrimin yenilgi veya ilerlemesi sorunu son buldu ve ilerdeki Sovyetlerin gelişiminin maddi temelleri burada oluşturuldu. 20'li yıllardaki devrimin seyrine ilişkin kendi yorum ve değerlendirmemizi sunarken, gerçekte diğer eğilimlerce ortaya atılmış bulunan düğüm noktaları ile olan ayrılığımızı kısaca belirteceğiz. Doğaldır ki bizim tartışma ve değerlendirmemizde daha temel sorunlara daha geniş yer verilirken kimi düğüm noktaları daha da saydamlaştırılacaktır. Belki soru yanıt kısmında bu noktalara daha ayrıntılı biçimde dönmek olanaklı olur.

Burada Ekim Devriminden sonra 20'li yılların sonuna değin işçi devrimi hareketinin bizce çözümlenmesi ve yorumlanmasının temel çizgilerini, oldukça yoğunlaştırılmış biçimde (dolayısıyla ana çizgileriyle) önce belirleyip ilerde daha fazla açıklamalarla onları aydınlatmaya çalışacağım.

Tartışmanın özü şudur: Rusya işçi sınıfı, siyasal erki ele geçirmesine karşın, devrimini ekonomik düzeye değin izleyemedi. Doğal olarak bu başarısızlığın nedenleri araştırılıp açıklanmalı ve onun somut ve soyut temellerine değinilmelidir. İşçi sınıfının düşünsel koşulları konusunda, Bolşevik partisinin kendi içindeki düşünsel etkenlerini gözönünde bulundurmak gerek (Bolşevizm egemen işçi sınıfının pratikteki önderi konumunda olan eğilim idi). Bu konuda bizim tartışmamız, Bolşevik partiye egemen olan sosyalist kavrayışın devlet iyeliğini ve ekonomik planlamayı kapitalizmin yok edilişi ve sosyalizmin kuruluşu ile eşdeğerde tutan kavrayış olduğu ve bu anlamda Marksçı sosyalist kavrayışından uzaklaşıldığıdır. Açıktır ki Bolşevik parti içindeki bu durumu da belirli somut ve soyut temelleri ile açıklamak gerekmektedir. Bunların en önemlisi, etkilerinin kesinlikle Bolşevik partinin zihinsel koşulları ile sınırlı olmayanı, devrimin seyrinin genel somut temeli olan, 20'li yılların ortasında iki ayrı ekonomik gelişme yolunun varolmasıydı: Biri ekonominin sosyalist dönüştürme yolu öteki ise kapitalist biçimde hızlı büyüme ve endüstrileşme idi. Ekim Devrimi (ve onu izleyen iç savaştaki başarı) Rusya’da burjuvaziyi yalnızca siyasal yönden sahneden dışarı itti. Kapitalist ekonomiyi parçalayıp yerine sosyalist ekonomiyi oturtacak ekonomik dönüşüm gerçekleşmeksizin, burjuvazinin kapitalist endüstriyel ilerleme düşüncesi (onunla özdeşleşen uygarlık ve kültürel ülkülerle birlikte) toplumsal bir eğilim olarak hala yaşamını sürdürmekteydi. 20'li yılların ortasındaki belirleyici uğrakta, devrimin toplumun ekonomik alanına değin sürdürülüp altyapısal değişiklik ivedi bir soruna dönüştüğünde, kapitalist hızlı büyüme alternatifi, sosyalist dönüşüm alternatifinden daha fazla işçi sınıfı içinde hareket etme temelini buldu. Bolşevik partisinin çeşitli eğilimlerinin 20'li yılların ortasında sundukları çözümlerin hiçbiri, toplum ekonomisinde sosyalist alternatif değildi, sosyalist alternatif temelde temsil edilmedi. Stalin eğiliminin programı (ilk beş yıllık planla endüstrileşme ve kollektifleştirme) nasyonalist-burjuva eski endüstrileşme ülküsü ile çakıştı ve “tek ülkede sosyalizmin kuruluşu” örtüsü altında bu kapitalist alternatifin seçilmesi ideolojik meşruiyet kazandı.

Ekonomik Devrim Sorunu ve Bolşeviklerin İlk Stratejileri

İlkin, Ekim Devriminden sonra devletin niteliği konusunda bizim yorumumuzun Yoldaş M.H.’nın açıkladığı gibi işçi sınıfının siyasal erki ele geçirdiği biçiminde olduğunun vurgulanması gerekmektedir. Proletarya diktatörlüğü SB’de kurulmuştu ve ekonomik alan ve toplumun ekonomik altyapısının dönüştürülmesini somut bir gereklilik olarak önüne koyacak kadar berkleşmişti.

Ne yazık ki bugün işçi devriminin ekonomik içeriğinin sosyalizmden başka olamayacağı söylenmelidir. Tanım gereği sosyalist devrimin ereği sosyalist ekonominin yaratılmasıdır; tanımdan kastettiğimiz kavramların tanımlanması değil, bir sosyalist hareketin toplumsal tanımlanmasıdır. Sosyalizm için toplumsal bir hareket oluştuğunda utku ufkunu (yalnızca olanaklı değil) olabilir olarak görür. Bu olmaksızın, sosyalizmin yapılanmasından ayır bir erek ile, hiç bir ekol toplumsal sosyalist harakete nüfuz edemez. İşçi sınıfının kapitalizme karşı toplumsal hareketi tarihsel olarak Marksizm’den önce gelmektedir, Marks’ın bilimsel sosyalizmi, bu devrimci hareketin devrimci kuramıdır. Temelde Marks’ın bilimsel sosyalizmi, Anarşist kuramlara karşılık, ekonomik devrimin gerçekleşebilmesi için siyasal gücün işçi sınıfınca ele geçirilmesini gerekli saymaktadır. Sosyalizmin ekonomik yönden gerçekleşebilmesinin somut olanağının belirleyici özelliği sosyalizmi isteyen işçi sınıfının (bunu, önderliğini devrimci sosyalist partiye –Bolşevik parti– vermekle ve onu desteklemekle göstermiştir.) erki ele geçirmesinden daha iyi bir şey yoktur. Sosyalist devrim ne raslantısal olarak ne de “devrimci öncü”nün iradeciliği sonunda gerçekleşir. Böyle bir bunalımın ortaya çıkışının nedeni bir üretim biçimi olarak kapitalizmin öylesine bir çıkmaza girmiş olmasıdır ki milyarlarca işçinin gözünde (ve genelde toplumun bütün yoksullarının) sosyalizm ile yer değiştirilmesinin yaşamsal bir önem taşıması tanıtlanmış olsun, bundan dolayıdır ki işçiler kapitalizme karşı devrim yapmaya kalkışırlar. Marks ve Engels için işçi devriminin ekonomik içeriğinin sosyalizm oluşunu dile getirmek açık bir gerçeği dile getirmekti. Rus toplumunun somut olarak sosyalist ekonomiye geçmeye hazırlıklı olmadığını öne sürenler ve devlet kapitalizminin gerekliliğini savunanlar, ya da sosyalizmin ancak dünya çapında gerçekleşebileceği ve Rusya işçilerinin devriminin içeriğinin ancak belirli türden bir kapitalizm olabileceğini savunanlar Marks ve Engels’in sosyalizminin temellerine, Marksizmin dayanak ve toplumsal içeriğine yabancıdırlar. Lenin için de “emperyalizmin proleter devrimlerinin çağı olduğunu” söylemek yalnızca siyasal taktik bir kavram değildi. İkinci Enternasyonal'de egemen olan görüş kapitalizmin tekelci ve emperyalist döneme girinceye değin büyüyeceği görşü idi. Bu merkezleşmenin en üst seviyesidir ve daha sonra kademe kademe, bir dizi reform yoluyla bu en üst seviyesine ulaşmış kapitalizm işçi hükümetine devredilecek ve bu da sosyalizm olacak. Öyleyse II. Enternasyonal’in gözünde emperyalizm, sosyalizm için maddi (sözcüğün teknik anlamında) altyapıyı hazırlamakla meşguldü. Lenin’in eleştiri ve çözümlemesinin özü “emperyalizmin proleter devrimler dönemi olacağıdır”, kapitalist üretim ilişkilerinin kokuşmuşluğu emperyalist dönemde öylesine yüksek bir seviyeye ulaşmış ve öylesine açıklık kazanmıştır ki hemen bugün onun yerine sosyalizm getirilebilir ve getirilmelidir de anlamında; proletaryanın tek ekonomik alternatifi ve işçi devriminin tek ekonomik içeriği sosyalizmdir. Bundan dolayı kapitalist büyüme yönünde hiçbir evrensel program (ister devlet biçiminde, ister küçük üretimin canlandırılması vs. biçiminde olsun) ekonomik yönden geçerli ve gerekçeli olamazdı. Yineliyorum: Ekonomik anlamda, dolaysız olarak ekonomik yönden kapitalist olan hiçbir edim, sosyalizmin kuruluşunun gerekli bir evresi olarak görülemezdi ve altyapının sosyalist dönüşümün ekonomik önkoşulu değildi. (Bu gibi önlemlerin siyasal-toplumsal gerekliliğinin savaş komünizmi ve Nep döneminde uygulanmasının gerekliliğini daha ilerde tartışacağız). İlginç olan nokta şudur ki yalnızca Lenin değil diğer Bolşevik önderler de işçilerin sosyalist devriminin ekonomik devrimin gerçekleşmesine değin sürdürülmesinden kuşku duymuyordu. Bir tartışma sözkonusu ise –ki sözkonusu idi de– ekonominin sosyalist dönüştürülmesinin stratejileri üzerine idi. Ne yazık ki bunların bugün anımsatılması gereklidir. Çünkü öyle gözüküyor ki Rusya’da işçi sınıfı ve Bolşevik önderlerin deneyiminin yeniden gözönünde bulundurulmasında, köktenci sol, “Ekim devriminin ekonomik içeriğinin yalnızca devlet kapitalizmi olabileceği” gibi tartışmaları konu edinmiştir.

Budaran ikinci bir noktaya varırız. Rusya’da işçi devrimine önderlik eden Bolşevik partinin, Rusya’da devrimin geri dönülmez utku stratejisini, Avrupa devrimi, özellikle de Almanya devriminin başarısı üzerine kurduğu tarihsel bir olgudur. Rusya’da devrimin geri dönülmez utkusu dendiğinde, bunun anlamı Bolşeviklerin Rusya’da devrimi gerçekleştirdikleri ancak bunu Avrupa’da bir dizi devrimin bir halkası ve başlangıcı olarak gördükleridir. Onlar siyasal erki ele geçirecekler, daha sonra da diğer Avrupa ülkelerinde işçi devrimi başarıya ulaşacaktı. Bu bakıştan dolayıdır ki ülkenin ilk anayasasında Sovyetlerin coğrafi bir tanımı yoktur, onlar birleşik bir dizi Sovyet cumhuriyetlerinin federal kümesidirler. Umulan, devrimin, Rusya imparatorluğunun coğrafyasıyla sınırlı kalmamasıydı. Bu yalnızca bir umut değil gerçek bir olasılıktı da. Çünkü bu strateji emperyalist savaş gerçeği üzerine kurulmuştu. I. Dünya savaşının başlamasından birkaç yıl önce, (Lenin ve Luxemburg’un önerisiyle) II. Enternasyonel’in onayladığı bildiride, uluslararası sosyalistler için, Avrupa’da emperyalist bir savaşın yığınların sorularını artırıp sosyalist işçi devrimin örgütlenmesinin zorunluluğu ve dayanağının sınıf ve sosyalistler için yaratacağı strateji açıkça tasarlanmıştı. İşçi sınıfının emperyalist savaşa tek yanıtı işçi devrimi olmalıydı. Bolşevikler başarıyla bu işi yaptılar, doğal olarak Avrupa’da da benzeri gelişmeleri bekliyorlardı özellikle de Almanya devrimini; nitekim bu devrim gerçekleşti de, yazgısı ne oldu o başka bir tartışma. Rusya’nın bütünde yalnızca bir öğe olduğu böyle bir strateji temelinde sosyalizmin ekonomik kuruluşunun temelde Bolşevikler için Rusya ile sınırlandırılamaması ilkesinin tasarlanması, doğal ve ussal idi. Ancak Avrupa’da gelişen devrimci dalga 1921'de söndü. Özellikle komünistler önderliğinde işçi devriminin başarı olanağı Almanya’da (ünlü Mart eylemi ile) yitirildi, daha sonra, 1923'te, kısa bir süre için, devrimci bir döneme yaklaşılıncaya değin. 1921-1923 sürecisne, NEP’in Başlamasıyla (daha aşağıda da değerlendirileceği gibi) sosyalist ekonominin kuruluşu, Alman devriminin durmasına karşın hâlâ somut olarak sözkonusu edilmiyordu. Ancak 1923'te, iki gelişmenin sonunda, bu sorun yeni bir biçimde ve Bolşeviklerin ilk stratejilerinden çok farklı olarak ortaya çıktı. Birincisi kominternin son çabaları (bir rivayete göre Trotski’nin de olumladığı komintern başındaki Zinovyev’in baskıları) Almanya’da devrimi hareketlendirmek için sonuçsuz kaldı. Almanya’da komünistler oluşmuş bulunan uygun durumdan yararlanamadılar–ya da yararlanamazlardı. İkinci gelişme, daha aşağıda değineceğimiz gibi, NEP’in iki yıllık uygulamasından sonra, iç savaşın ardından endüstri ve genelde ekonomik durumun yeniden canlandırılması sorunu idi. 1923'te artık Almanya’da devrimin başarısızlığa uğradığı gerçeği tamamen açıklık kazanmıştı. Somut anlamda, Bolşevikler, işçi erkin temellerini, Avrupa’da işçi devrimine rağmen berkleştirebildilerse de, ekonominin sosyalist dönüşümü sorunu, Bolşeviklerin önceki stratejilerini gerekçelendiren koşullardan çok farklı yeni koşullarda ortaya çıkmıştı. Almanya’da devrimin gerçekleşmediği şu anda ne yapılmalıydı?

Böylece, 1923 yılı sularında, parti içi tartışmalar ekonomik alternatif sorunu, NEP’ten çıkış yolları, sosyalist dönüşüm yolları vs. üzerinde yoğunlaşıldı. Gerçekte (bu uğraktan birkaç yıl sonraya değin) muhalefetlerin ortaya çıkışının maddi temelleri ve aralarındaki sert çatışmalar işte bu devrimin ekonomi alanındaki gelişmesi sorunudur.

Burada, “Almanya devrimi ve enternasyonalizm” tartışmasına bir değinme uygun olur. Bu soruna yeniden, farklı eğilimlerin ekonomik programlarını incelerken döneceğim. Ancak Ekim Bolşeviklerinin enternasyonalist olduklarına da değinilmiştir; nitekim Alman devriminin yolunu gözlüyorlardı. Bolşevikler tabi ki enternasyonalist idiler, ancak bu enternasyonalizmin dışa vurumunu, daha da kötüsü nedenini, onların Alman devrimine olan umutları saymak gerçekten yüzeysel bir tartışma olurdu. Başka bir ülkenin utkulu proletaryasından “yardım almanın” içinde enternasyonalizmin özel hiç bir öğesi yoktur. Temelde enternasyonalizm, ilgili partinin ülkesinden başka bir ülkede işçi devriminin başarıya ulaşması için kendinden bir şeyler katmaktır. Somut araştırmalara göre emperyalist bir savaşın sıcağında, farklı ülkelerde devrimin gerçekleşebilmesi için tek bir neden varsaymak, Alman devrimini Bolşevikler gözünde olası bir olay durumuna getiren neden olduğunu gösteriyor. Durumun olası seyrinde, Rusya’da elde edilmiş işçi erkinin nasıl korunacağı sorunu Bolşeviklere sorulsaydı, ya da Rusya’da işçi sınıfının sosyalizmi nasıl kuracağı sorusu, doğal olarak yanıtları emperyalist savaşın dünya devrimi meşalesini yaktığını görmüyor musunuz biçiminde olurdu. Avrupa’da devrimler olacak. Almanya proletaryası kazanacak. Rusya’ya karşı dış tehdit yok olacak, Almanya ve Rusya’nın utkulu işçi sınıfı, (belki de İtalya, Bulgaristan vs. de dahil) işbirliği içinde (bir ülkenin tarımı, diğerinin endüstrisi vs. ile) ortaklaşa (sosyalist) ekonomiye dayalı tek bir ülke kuracaklardır ve ... sonraları, özellikle 1923 Ekimi’nden sonra, Avrupa’da uzun bir süre için devrimci durumun söndüğünün anlaşıldığı zaman, bu aynı Bolşeviklerin, Rusya’da ekonomik sosyalist dönüşümü nasıl gerçekleştireceksiniz sorusuna farklı bir yanıt vermeleri gerekiyordu. Yanıt vermek için de çaba gösterdiler.

BOLŞEVİK DEVLETİN EKONOMİK UYGULAMALARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ: SAVAŞ KOMÜNİZMİ ve NEP

Daha önce işçi devriminin ekonomik içeriğinin yalnızca sosyalizm olduğunu söyledik. Rusya konusnda da proletaryanın ekonomik pragramının, ekonominin sosyalist dönüşümü olması gerektiği ve hiçbir aşamalı kapitalist programın, ekonomik yönden geçerli ve gerekçeli olamayacağını vurgulamıştık. Öyleyse burada NEP ve savaş komünizmi değerlendirmemizi sunmak gereklidir.

Savaş komünizminin değerlendirmesinde bir zorluk yok. Bunun nedeni belki de bu sorunun parti içinde bir çok tartışma ve polemiğe konu olması ve en sonunda Lenin’in sunduğu değerlendirme ve çözümlemenin parti içinde de kaydolmuş olmasıdır. Böylece savaş komünizminin, sosyalist ekonominin kuruluşunun kesinlikle bir aşaması (veya sosyalizmin ilerdeki uygulaması için sosyalist olmayan, ancak zorunlu bir uygulama) olmadığı açıktır. Gerçekte savaş komünizmi bir tür savaş ekonomisi, savaş seferberliği ekonomisi, savaşın kazanılması hizmetinde ... olarak kabul edilir. Şimdi, kendisi ve ailesinin geçimi için bir miktar bırakıldıktan sonra çiftçinin ürününe el konulması, kentlere ve köylere gerekli malların ulaştırılmasının, hiçbir kapitalist değişim (mübadele) yasasına uymayışı dolayısıyla paranın olmayışı, kamulaştırılmış sanayi arasındaki alışverişin de doğal olarak savaş önceliklerine göre ve hiçbir değişim ölçütü gözönünde bulundurulmadan yapılışı, işte bu basit konum “savaş komünizmi” adlandırmasının nedeni oldu.

NEP ile ilgili tartışmaysa daha farklı. Bu dönemde çiftçilere, artık-üretimlerini (vergisi alındıktan sonra) pazarda satma izni verildi. Genelde tecim ve alışveriş büyük ölçülerde serbest bırakıldı. Küçük ve orta ölçekli özel endüstrinin etkinliği yasallaştı vs. Kısacası, NEP kapitalist ilişkilerin bir düzeyini resmen kabul ediyordu. Lenin “Devlet Kapitalizmi” kavramını, yeni ve özel bir içerikle, daha sonra kullanılandan çok farklı olarak –veya bu dönemden önce tekelci devlet kapitalizmi olarak kullanılan ve bugün de kullanılandan farklı olarak– bu dönemi anlatmak için kullanmıştır. Dış ticaret tekelinin işçi devleti elinde olması anlamında, artı, anahtar endüstrinin “kamu iyeliğinde” olup devletçe kullanılıyor olması anlamında; bunlar devlete ülkenin genel ekonomik gidişini kontrol altında tutabilme olanağını sağlamıştır. Tüm bunlarla birlikte, NEP’in değerlendirilmesinde çok farklı görüşler bulunuyor. Daha sonraları da Bolşevik parti içinde, 20'li yılların ortasında ve sonrasında eğilimler arası ciddi çatışmaların konusu oldu. Bütün farklı yorum ve değerlendirmelerde Lenin yetkesine başvuruluyordu. Lenin’in bir yerde NEP’i “geri çekiliş” saydığı, başka bir yerde ise bu politikanın uzun bir süre ve sosyalizme geçiş için gerekli olduğunu söylediği gerçektir. Her neyse, bu politika 1921'de içsavaşın ardından başlatılıp kimi düzeltmeler ve değişikliklerle 1929'a kadar ilk beş yıllık plan ve birkaç ay sonra başlanan kolektifleştirme hareketine değin sürdürülür.

Bizim değerlendimemiz, temelde, NEP’in proletarya devletinin ekonomik alternatifi olarak, sosyalizmin kuruluşu için ekonomik açıdan gerekli olan bir basamak olarak sayılamayacağı biçimindedir. NEP’in bize göre temel özelliği, toplumun üretiminin özünü düzenlemesinde yatar. Rusya devriminin bütün tarihçileri savaş komünizmi dönemi sonuda toplumun dağılma noktasına geldiği olgusunu açıkça belirtmişlerdir. Birkaç milyon insan yaşamını yitirmişti, kentler boşalıyordu, üretimden söz edilemeyeceği gibi, toplum ayrışıp, atomize olmaktaydı, köyler düzeyinde ayrı ekonomik birimlerin doğal bir ekonomi ile oluşmaları anlamında; İç savaştan sonra, büyük ölçüde toprak kaybı ile, kızıl ordunun eski askerlerinin döncek bir yeri yoktu. Marks’ın deyişiyle bir toplumun varlığının önkoşolu toplumsal üretimdir (toplumsal üretim her zaman yeniden üretim anlamına da gelir). Başka türlü hiçbir insan kalabalığı, ne kadar fazla olursa olsun, toplum sayılamaz, bu durumun sınırında yer alıyordu. Bir toplumdan çok bir “coğrafya” idi Rusya, nedeni de toplumsal üretimin tamamen parçalanmış olmasıydı.

Böylece, bizim bakışaçımıza göre, NEP’in varoluş felsefesi toplumun varoluşunun önkoşulu olarak toplumsal üretimi başlatmasıdır. Lenin veya başkasının şu veya bu alıntısından bağımsız olarak, bizce Lenin’in o dönem yapıtları, o dönemin gerçek tarihi içinde kavranırsa, NEP’in varoluş felsefesinin toplumsal üretimin yeniden oluşturulması olduğu açıkça ortaya çıkar (Daha hızlı olanaklı olan herhangi bir üretim biçimi, var olan duruma son verebilecek her hangi bir biçim). Biz, Lenin’in “kent ve köyleri ilişkilendirmek” anlamında kullandığı kavramdan (Rusçası smiçka [Smycka], NEP süresince bolşevik önderler tarafından değişik anlamlarda kullanıldı, çifçilere verilen ödünler, işçi-çiftçi birliği anlamında vs.) NEP’in varoluş felsefesinin, dağılmak üzere olan toplumu bütünleştirmek olduğunu anlıyoruz (Lenin defalarca NEP altındaki özgür alışverişinin, kent ve köylerin bu ilişkilendirilmesi olduğu belirtmiştir.) .

Doğaldır ki, NEP’in olumlanması Bolşevik parti için ciddi tartışma ve polemikler olmaksızın olanaklı olmadı. İç savaşın sonunda NEP’in kapitalist karekteristiğini eleştienler ve toplumsal üretimin yeniden canlandırılmasının kapitalist olmayan yollardan, para ekonomisi ve değişime (mübadeleye) dayanmadan gerçekleşmesini isteyenler de vardı. Bize göre Lenin’in bu tartışmalara yanıtı oldukça doyurucudur. İşçi devleti, milyonlarca insan için ölüm-yaşam sorunu olan ekmek sorununu, ekmeğin üretimi ve halka ulaştırılmasında para ve değişimin rolü var mı yok mu sorununa bağlayamaz, bağlamamalıdır da. Savaşın bitmesinin ertesinde, savaş geçirmiş bir kentte gündelik yaşam sorunu sözkonusu iken, şimdilik en kısa yol, toplumun bildiği ve alışık olduğu yoldan halka ekmek, konut ve asgari sağlığı ulaştırmaktır; her ne kadar hâlâ fırıncı sırada bekleyenlere para karşılığı ekmek veriyor veya konut sahibi para karşılığı ev anahtırını halka veriyorsa da şimdilik bu ikincil bir yöndür.

Öyleyse, yönetimdeki işçi sınıfı açısından NEP’in seçilmesini kavranabilir kılan ve gerekçelendiren şey hiçbir biçimde NEP’in bir sosyalist ekonomi kurma yolu veya sosyalizmin sonraki kuruluşunun bir ön-koşulu olması değildi. Toplumun varoluş temellerinin ekonomik dağılma sonucunda tehdit edildiği koşullarda, NEP, toplumsal önkoşulların ve toplumun toplum olarak var kalmasını sağlayan belirli bir önlemdir.

NEP’in başlamasıyla Bolşevik partinin bütün enerjisi onun pratik ilerlemesini sağlamaya yönelir (İşçi devleti ve Bolşeviklerin karşı karşıya bulundukları diğer sorunlara değinmeyeceğiz.). Belirttiğimiz gibi, Avrupa devrimi dalgası bu yolda artık sönmüştü, ancak NEP’in daha başlangıcında “NEP’ten nasıl çıkarız?” sorusunun söz konusu olmaması doğaldır ve daha çok “NEP başarılı olacak mı?” sorusu gündemdedir. 1925'te Almanya’da işçi devrimi beklentisi tamamen ortadan kalktı. İzlenecek ekonomi politik sorunu somut olarak kendisini gösterdi ve Bolşevikler arasında NEP’e dönüşe ilişkin ilk tartışmalar boy gösterdi. Belirleyici dönüm noktasına 1925'te varıldı ve ekonomi sorunu ile ilgilenmek zorunluluğu açıkça belirdi. Çünkü artık Almanya devrimi olanağının ortadan kalkmış olması ve Bolşeviklerin ilk stratejilerini gözden geçirmelerinin gerekliliği dışında, geçmiş dört yıl içinde NEP de tarımsal ve endüstriyel üretimi, I. Dünya Savaşı öncesi düzeyine dek onarmıştı. Bolşeviklerin tartışmalarında sık kullanılan deyişle “yeniden-canlandırma” dönemi bitmişti, artık gelişme ve “yeniden yapılanma” evresine girilmişti. Böylece işçi devriminin ekonomik içeriği sorunu, sosyalist bir ekonominin temelini atma sorunu, Bolşevik partisi içindeki ana sorun durumuna gelmişti.

Farklı Ekonomik Stratejiler Temelinde Eğilimlerin Oluşumu

"Tek ülkede sosyalizm” tartışması ilk kez bu dönemde gündeme gelmiştir. İlk gündeme gelişinde “tek ülkede sosyalizm” savı farklı ekonomik programların ayırıcı çizgisi olmaktan çok gerçekte farklı stratejileri birbirinden ayırıyordu. Almanya’da devrimin gerçekleşmediği ve Bolşeviklerin ilk stratejilerinin geçerliliğini yitirdği şu anda sosyalizmin ekonomik kuruluşunda hangi yollar izlenmeliydi? “Tek ülkede sosyalizm” savı, “tek ülke”nin altı çizilerek, savunucuları aracılığıyla, sosyalizmin ekonomik yönden Rusya’da var bulunan kaynaklar ve güçlere dayanarak kurulabileceği ve kurulması gerektiği, bu yolda çabalnmasının gerekli olduğu stratejisini ortaya koyuyordu. Bu savın karşıtları ise bu yıllarda (yıllar sonra aynı tartışma başka bir içeriğe bürünecekti) gerçekte Bolşeviklerin ilk stratejisinde ayak diretiyorlardı. Belirli ekonomik programlar yönünden, konumları başkaydı. Bu dönemde “tek ülkede sosyalizm" savı yandaşları, Buharin-Stalin eğilimi, NEP’in, çiftçilerle birliği ve aynı ekonomik rejim ve ilişkilerin sürdürülmesini Rusya’da sosyalizmin ekonomik başarısının yolu olduğunu savunuyorlardı. Bu savın karşıtları ise, Troçki ve sol muhalefet eğilimi (daha sonra Troçki ile birlikte Zinovyev ve Kamanev’in birleşik muhalefeti), NEP’e son verilmesi gerektiğini vurguluyorlardı. Rusya’nın izlemesi gereken ekonomik yolun endüstrileşme ile planlı ekonomi olduğunu söylüyorlardı. Bilinnen bir nokta “tek ülkede sosyalizm” savunucularının daha sonra başka bir programı benimsemeleridir. Stalin eğilimi tarafından hızlı endüstrileşme ile tarımın kolektifleştirilmesi Rusya’da sosyalizmin kuruluşunu olanaklı kılan yol olarak belirlendi.

Tartışmanın bu düzeyinde vurgulanması gereken ilk nokta Bolşevik partinin tüm eğilimlerinin, devrimin ekonomik düzeye ve ekonomik altyapının dönüştürülmesine değin sürdürülmesinin ivedilik kazandığı ve zorunlu olduğu görüşünde birleşiyor olmalarıdır. İkinci olarak sol muhalefetin (ve birleşik muhalefet) sosyalizmin kuruluşu yönünde ilerlemeyi tamamen gerekli sayıyor olmaları, ancak nihai zafer ve onun yerleşmesinin salt Rusya kaynaklarına dayanarak olanaklı görmüyor olmalarıdır. Ekonomik yönden, sorun, sol muhalefetin kurgucularının ekonomik program düzeyinde gerçekten ekonomik bir çıkmaza girmeleriydi. Probrajenski, açıkca sunulan son ekonomi tartışmalarında (1927'de) bütünsel ekonomik program ve çözüm yolları öneriyordu, ancak bu ekonomik çözüm yollarının kendisinde endüstrileşme yönünde ilerleme ve planlamada belirli bir sırının ötesine geçilemeyeceği, kaynak yetersizliği ile karşı karşıya kalınacağı, bu kaynak eksikliğinin giderilmesi için dış yardım, gerekeceği engeli ile karışılaşılıyordu. Bu anlamda sol muhalefet (sonraları birleşik muhalefet) tarafından önerilen ekonomik dönüşüm programı Rusya’nın kendi kaynaklarına dayanarak “son zafere” ve sosyalist ilişkilerin yerleştirilmesine değin ilerleyemezdi. “Rusya dışından kaynak bulma” tartışması, bugün bir çok dünya devletinin sorunu olduğu gibi, uluslararası örgütlerden veya gelişmiş ülkelerden borç alma sorununu gündeme getiriyordu. Bu tartışma emperyalistlerin kuşatması altında olan ve kapitalist dünyanın onunla düşmanlıktan başka bir ilişksi olmayan bir devlet için doğal olarak ancak “gelişmiş bir ülkenin muzaffer proletaryasından yardım” biçiminde anlamlı olabilirdi.

Böylece sol muhalefetin Bolşeviklerin ilk stratejilerinde ayak diretmeleri (Rusya’da devrimin ekonomik devrim düzeyine değin sürdürülmesi için) kendileri için de somut ekonomik nedenlerden kaynaklanıyordu. Benim görüşüme göre muhalefet öndelerinin (Troçki, Zinovyev ve başkaları) baskın Stalin eğiliminin uluslararası politika ve kominternin çizgisi ile ilgili politikalarına karşı eleştirilerini bir çok kez “tek ülkede sosyalizm” savına karşı eleştirilerinin örtüsü ile sunmuş olmaları gerçeği veya kimi durumlarda (Zinovyev ve çok daha geç, 30'lu yıllarda Troçki tarafından) sosyalizmin dünya çapında kurulmasının olabilirliğini temelde Stalin’e karşı alternatif olarak sunmaları, siyasal savaşımda rakibi yenilgiye uğratmak için bir çok sorunu nasıl bir sav adı altında aynı potada erittikleri gerçeğini gösteriyor. Bu savın hem kaynağı hem de belirli içeriği Rusya’da ekonomik devrimin yapılması stratejisi sorunu idi. Böyle olunca enternasyonalizm tartışması ile sol muhalefetin ekonomik tartışmalarını ilişkilendirmek, sorunu bulanıklaştırmaktadır Sol (veya birleşik) muhalefet, Stalin - Buharin komintern politikaları konusunda haklı olabilir (bu bizim şimdilik araştırma konumuz değildir), bütün kişisel niyet ve siyasal fraksiyoncu ereklerine karşın, bürokrasiye karşı Marksist ilkeler yönünde pratik bir savaşımı ileri götürmüş olabilirler (bu da bizim şu an tartışma konumuz değildir.). Önemli olan, bu Bolşevik önderlerin “tek ülkede sosyalizm” savı ile karşıtlıkları ve Bolşeviklerin ilk stratejilerinde ayak diretmelerinin, onların, Rusya’da sosyalist ekonomik dönüşümün olanaklarının somut çözümlemelerine dayandığı gerçeğini görmektir. Bunların gözünde ekonominin sosyalist dönüşümü endüstrüleşme ve planlama ile başlamalıydı (Stalin eğiliminin sonunda bu aynı programı, daha büyük hacim ve hızla gerçekleştirdiğini biliyoruz), ancak dış kaynaklar elde edilmeden. “Alman devrimi” yardıma koşmadan "sosyalizmin” nihai kuruluşu bu yolla olanaklı değildi.

Daha ileride farklı eğilimlerin ekonomik programlarına döneceğiz. Ancak vurgulanması gereken, Bolşevik partinin savaşımının başlangıcından sonuna kadar (bugün bu eğilimlerin siyasal - kuramsal mirasçıları arasında bile) herkesin üzerinde anlaştığı ve herkesin savunduğu nokta, sosyalizmin –ekonomik yönünün– kavranışı idi. Bütün bu savaşımlarda tartışma konusu “sosyalizme” götürecek farklı yollar, stratejiler ve programlardır, taraflardan hiçbiri ötekisinin program ve stratejisinin ereğini sorgulamıyor. Gerçekte, tartışma sosyalizmin ekonomik anlamda ne olduğuna ilişkin genel, tek bir kavrayışa dayanmaktadır. Bizim için bir nokta anahtar konumdadır, bu uğrakta varsayılan sosyalizm kavrayışları, gerçekte Marks’ın kavrayışından çok uzaktadır.

Marks’ın Sosyalizmi, Bolşevik Parti’de Baskın Sosyalizm Kavrayış ve Temelleri

Bu uğrakta Bolşevik Parti içindeki sosyalizmin ekonomik kuruluşuna ilişkin tartışmaların hemen hemen hepsinde sosyalizm, devlet iyeliği artı ekonomik planlamaya eşdeğer olarak kavranıyor. Marks sosyalizminin temel ve yaşamsal belirleyicilerinden olan ücretli emeğin kaldırılmasından temelde hiç söz edilmiyordu. Marks’ın çözümlemesinde kapitalizmde devrimci ekonomik dönüşüm insanlararası üretim ilişkilerinin değişmesinden başka bir şey değildir. Kapitalizmin her ekonomik bunalımı toplumun şimdiki üretici güçleri ile kapitalist üretim ilişkilerinin çürümüşlüğü ve yetersizliğini bir daha bütün topluma gösterir. Toplumun varlığını tehdit eden şey, insanlararası ilişkiler, daha açık bir deyişle toplumun iki temel sınıfının üretim içindeki tarihsel konumları olarak bu üretim ilişkileridir. Üretim araçlarına sahip bir sınıf, bundan yoksun bir başka sınıf: Bunlar toplumsal üretimin gerçekleşebilmesi için bir ücretli emek düzeninde ilişkilenirler. Bu düzen, üretim araçlarından yoksun sınıf olarak işçi sınıfın kendisini de her üretim döneminde yeniden üretir, öte yandan sermaye birikimi gerçekleşir ve kapitalizmin konumunu güçlendirir ve sürekli kılar. Öyleyse insanlar ile araçlar, sınıflar ile üretim araçları arasındaki ilişki sınıflar –arası ilişkinin bir işlevi olarak yeniden– üretilir. Buradan bu düzenin devrimci yıkımının yolunun, sınıflar arasındaki üretim ilişkilerinin, demek ki ücretli emek düzeninin ortadan kaldırılması ile sözkonusu olduğu açıklık kazanır, yoksa üretim araçlarını toplumun bir kesiminin elinden almak, salt kapitalistin üretim araçlarına mülkiyetini kaldırmak (kuşkusuz bu kapitalist üretim ilişkilerinin kaldırılmasının gerekli ve yaşamsal koşuludur) yeni bir toplumsal üretim örgütlenmesi ile birleşmediği sürece, kendiliğinden ücretli emek düzenini ortadan kaldıramaz. Kapitalist üretim ilişkilerinin kaldırıldığı bir toplum, üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetinin geçerli olduğu, herkesin çalıştığı ve ürünün herkese ait olduğu toplumdur. Böyle bir toplumda her bireyin kendi kişisel kullanımı için toplumun ürününden almaya hakkı vardır, daha doğrusu toplum her bireyin tüketimini karşılamakla yükümlüdür. Aile benzetmesi düşünülebilir, burada her üye salt kan bağı nedeniyle ve tabii ki ailevi görevlerini yerine getirmek ile sofra başına oturabilir, hastalığı sırasında bakılma beklentisi olabilir vb.

Ortaklaşa toplumda da, çalıştığından, her birey toplum üyesidir, toplum onun maddi ve tinsel gereksinimlerini karşılar. Üretim araçları ve ürünlerin herhangi belirli bir kişi veya topluluğa ait olmadığı böyle bir toplumda, toplumsal ürünlerin herkese ait olduğu ve dileyenin bu toplumsal ürünün bütününden kişisel gereksinimlerini karşılayacak ölçüde yararlanabildiği böyle bir yerde, doğası gereği pazar, fiyat, para, kısacası kapitalist ekonominin bütün kavramlarının gereksizleşmesi doğaldır. Başka bir deyişle, üretim ve dağıtımın ereği belirli kişi veya toplulukların servetini artırmak olmadığı için böyle bir toplumda üretim ve dağıtım bilinçli ve planlı bir biçimde gerçekleşir. Sosyalist ekonominin bu yönü –planlama–, onu gerektiren hiç bir temele ilgi göstermeksizin, ücretli emeğin kaldırılması ile yeni toplumsal iş örgütlenmesinin kurulmasına ilgi göstermeksizin, sosyalizmin sonraki yorumlarında doğru olmayan bir biçimde eksene oturtulmuştur. Öyle ki sosyalizm salt planlama ile eşdeğerleştirilir, bu arada gerçekte sosyalist planlamanın toplumsal temelleri olan ortak mülkiyet ve ücretli emeğin kaldırılması sessizce geçiştirilir. Tüketim mallarının dağıtım oranıyla bireylerin kişisel gereksinimleri için üretimden aldıkları ölçü ile ilgili bir noktanın vurgulanmasında yarar var. Ekonomik bolluğun elde edilmediği ve tüketim mallarının sınırlı bir ölçüde toplumun elinde bulunduğu hallerde, toplumun bireyleri ancak başkalarına kalacak kadar bu ürünlerden alabilirler. Marks bunu açıkça tartışmış ve sosyalizmin bu aşamasında (bolluğun olmadığı bu “alt’ aşamada) “adaletli” bir ölçümün temel alınması gerektiğini söylemiş, örneğin bireylerin emeklerini toplumun hizmetine soktukları ölçüde tüketilecek ürünlerden pay almaları gerektiğini söylemiştir (Marks hemen burada bunun ancak burjuva eşitlik kavrayışı ile “adaletli” göründüğünü kişilerin tüketim gereksinmelerinin eşit olmadığını söylüyor. Bundan dolayı bu burjuva eşitlik ve adaleti, bütün öteki burjuva “eşitlik”leri gibi, özünde adaletsizlik ve eşitsizliği barındırır.). Burada Marks’ın sosyalist ilişkilerde kişilerin iş oranını bir ölçüt olarak sözkonusu ettiğini vurgulamak gerek. Bu nokta bütünüyle Rus revizyonizmi ve ondan ayrılmış tüm ekollerce çarpıtılmıştır. Sosyalizm salt planlamaya indirgendiğinde, kapitalist üretim ilişkilerine salt “plan” eklendiğinde, bu düzende bireylerin hakkının iş oranlarına göre ölçülmesi, işçi için ücretli emeğin varolması, kısacası sömürünün varolmasından başka bir anlama gelmez. “İşçinin toplumsal üründen payı” da burada, sermaye birikimi yasalarınca belirlenen ücret kadar, verimlilik vs. temelinde artık - emeğin çalınmasından sonra ödenen ücret kadar olacaktır. Demek işçi, emek gücü fiyatı kadar ücret alır (Bundan dolayı kapitalist ekonominin bütün kavramları, para, fiyat vs. SB’de ve benzeri toplumlarda varlığını korumaktadır).

Temel tartışmaya dönmeden önce bir noktanın gözönünde bulundurulması yararlı olabilir. Belirttiğim gibi sosyalizmin burjuva yorumunda, sosyalizm planlamaya indirgenir. Kuramsal açıdan bu ekoller pazar işleyişini bozarak planlamanın meta üretimine son vereceği çıkarımında bulunuyorlar. Bu bakış açılarına göre herşey planlamayla üretilmekle kalmayıp, dağıtılınca, dolaysız biçimde tüketiciye ulaştırılınca da, artık, ürünler meta olmazlar. Dolayısıyla emek-gücü de artık, meta olmaktan çıkar. Buradan da ücretli işin ortadan kaldırılmasının önkoşulunun ürünün son parçasına değin üretim ve dağıtımını hesaplayıp gerçekleştirebilen bütünsel bir planın varolması olduğu sonucuna varıyorlar. Bu da açıktır ki gelişkin bir teknolojiyi gerektiriyor (gerçekte öyle bir ileri teknolojik düzey ki bugün dahi, örneğin Mandel’e göre, Birleşik Avrupa’da bile yok!). Öyleyse böyle bir planlamanın ön koşulu, üretici güçlerin gelişmesi ve ücretli emeğin ortadan kaldırılmasıdır. Tabi ki artık bu Marksizm değil teknolojik determinizmdir. Böyle bir bakış Marks sosyalizminin karşı noktasında bulunuyor. Nitekim tarihsel deneyimin gösterdiği gibi, burjuva sözcüleri ve devletleri elinde bu, işçi sınıfını kapitalist ilişkiler ağında tutmak için kullanılıyor.

Ana tartışmaya dönelim. Daha önce de söylediğim gibi, Bolşevik parti içindeki sosyalizmin kuruluşu ile ilgili tartışmalarda, sosyalizm, hemen hemen bütün eğilimlerce, devlet mülkiyeti ve merkezi planlama ile eşdeğer olarak kavranıyordu. Marks sosyalizminin en yaşamsal belirleyicisi, ücretli emeğin kaldırılması, unutulmaya bırakılmıştı. Bu kuramsal bir unutkanlığın ürünü değildi, Bolşevik önderlerin sosyalizmin kapitalist ilişkilerin yok edilmesinden başka olmadığını bilmediklerinden de değildi. Bunun somut ve soyut (düşünsel) neden ve temelleri vardı, ben şimdi bunları değerlendireceğim.

İmlenmesi gereken ilk nokta Bolşeviklerin uluslararası sosyalist bir hareketin, II. Enternasyonal’in bir parçası olduklarıdır. Sonunda, I. Dünya Savaşı başlangıcında, enternasyonalin resmi çizgisinin oportünizminin açıkça ortaya çıkması ile Bolşeviklerin onlardan ayrılmaları (daha sonra III. Enternasyonal’i, Komünist Enternasyonal’i kurmaları), ayrıca II. Enternasyonal içinde tüm çalışmalar sürecinde onun sol kanadını oluşturmaları, Bolşeviklerin kuramsal açıdan II. Enternasyonal’in Marksizm kuramı anlayışı ve yorumun büyük etkisi altında oldukları gerçeğini değiştirmez.

Marks sosyalizminin devlet kapitalizmine indirgenmesi, II. Enternasyonal’in resmi sosyalizm yorumu idi. II. Enternasyonal’in kendisi için de bu basit ve birden yapılmış bir çarpıtma değildi, belirli somut ve soyut (düşünsel) koşullar içinde gerçekleşti. Temelde enternasyonal içinde reformizme doğru güçlü bir eğilim oluşmuştu. Erke, seçimlerin kazanılması yolu ile ulaşmak ve bununla birlikte sosyalizmin ekonomik kuruluşunun kapitalizmin kademeli bir dizi düzeltmeye uğratılması yoluyla gerçekleşebileceği anlamında. Bu eğilime yol açan şey Avrupa’da sınıf savaşımının “barışçıl” bir dönemi idi. Paris komününden I. Dünya Davaşına değin yarım yüzyıla yakın bir dönem boyunca, Avrupanın sınıf savaşımı içinde, 1905 Rus Devrimi dışında, hiç bir keskin devrimci yükseliş (çıkış) görünmüyordu, ancak Rusya da o zaman yarı-uygar, Avrupa-Asya ülkeleri sınırında bir ülke sayılıyordu. Avrupalı bir ülke olarak değil. Sınıf savaşımında böyle inişsiz çıkışsız bir dönemin varlığı doğal olarak II. Enternasyonal içindeki reformist eğilime daha büyük bir güç kazandırıyordu. II. Enternasyonalin partileri (Rusya dışında) legal ve açıkta idiler. Bu partilerin gövdesi tamamen yığınsal idi, (siyasi ve eylem içindeki işçi önderleri ve kadroların partisi olan Bolşevik partinin tersine) Alman işçi yığını geniş ölçüde bu partilere üyeydiler. II. Enternosyonalin omurgasını oluşturan Alman sosyal demokrat partisi parlamento seçimlerinde oyların %33'ünü elde edebilmişti ve bu oranın birgün %51'e ulaşacağı görüşü yaygın idi. Böylece, sözümona parlamentoyu ele geçirip onu kapitalizmi dönüştürme aracı yapacaklardı.

Daha önemli bir etken de bu yarım yüzyılda Avrupa’da kapitalizmin büyümesi sonucu (Emperyalizmin yükselişi ile daha geniş boyutlara ulaşan bir büyüme) toplumun genelinden ve işçi sınıfının yaşam seviyesinde gerçek bir düzelme olmasaydı. İşçi sınıfının durumu bu yarım yüzyılda geçmişe göre büyük değişikliklere uğradı, Lenin’in yorumuyla yaşam tarzı açısından küçük burjuvazi, kısmen de burjuvazi ile bütünüyle benzer konumda bulunan bir işçi aristokrasisi katmanı oluştu. Lenin, bu işçi aristokrasisi katmanın kendi toplumsal konumunu koruyabilmek için kapitalizmin sürmesinden nasıl çıkar elde ettiğini ayrıntılı biçimde açıklamıştır. Bütün bunlar II. Enternasyonal’in içinde sosyalist ülküye karşı devlet kapitalizmi düşüncesini güçlendiren somut temellerdir. Sosyalizm ülküsü, bu güçlerin işleyişi sonucunda, istenmeyen olumsuz etkilerinin budandığı bir çeşit kapitalizme indirgeniyordu.

Kuramsal açıdan bu dönemde özel bilimler büyük bir ilerleme kaydetmişlerdi. Darvinizm bir evrimcilik kuramı olarak yaygınlaşıp baskın duruma gelmişti. “İlerleme” ve “gelişme” düşünceleri evrimci yorumlarıyla genelleşmişti. Marksizmin tarihsel materyalist içeriği açıkça bolaştırılıp bir çeşit toplumsal evrim kuramına dönüştürülüyordu. II. Enternasyonal’de başta gelen birçok kişi, özellikle de onun düşünsel önderi Kautsky, Darvinizm, ve Marksizm’i tek bir bakış açısı olarak tanıyorlardı. Troçki (Ekim devrimi ve II. Enternasyonal’den kopuştan sonra bile) “Darvinizm-Marksizm’den tek bir kuram olarak, biri dirimsel yaşam alanına ilişkin, öteki toplumsal yaşama ilişkin, söz ediyordu. Bu gibi kuramsal anlayışların yaygın ve baskın oluşları sosyazimin kapitalizmin doğal uzantısı olarak kavranması sonucunu doğuruyordu. “Sosyalizmin kaçınılmazlığı”, artık toplumsal bir sınıfın, işçi sınıfının, bakış açısından, kapitalizmin yaşamına son vermenin gerekliliği ve bunun olabilirliği anlamına gelmiyordu; kapitalizmin evriminin sonucunda sosyalizme varacağı biçiminde kavranıyordu. Bu kuramın ekonomik alanındaki dile gelişi, Heilderfing’in kimi çıkarımları (II. Enternasyonal’in önde gelen ekonomi kuramcısı) ayrıca Kautsky’nin emperyalizm değerlendirmesindeki kimi çıkarımlarında ("Ultra-emperyalizm”) da formüle ediliyordu. Kısacası, tekelci ve emperyalist aşamada kapitalizm her zamankinden daha fazla toplumsal üretimin tek bir örgütlenmesine doğru gidiyordu, ülkesel (hatta global) tekellere neden olabiliyor, bu da ekonomik anlamda sosyalizm ile aynı şey ya da hemen hemen aynı şeydi. Öyleyse siyasal erki ele geçirmek yeterli olacaktır. Buraya değin II. Enternasyonal’in sol kanadından olan Buharin bile bu görüşlere ortaktır. Siyasal gücün ele geçirilmesi konusunda Kautsky’nin çıkarımı tekelci aşamasında kapatalizmin ekonomide rekabet etkenini güçsüzleştirmekle siyasal düzeyde demokrasiyi genişletmeye eğilimli olduğu biçimindeydi; bundan dolayı erki parlamentarist yol ile ve seçimlerle ele geçirmek daha olanaklı ve olası bir duruma gelir; ancak Buharin bu çıkarımı siyasal düzeyde yanlış buluyor emperyalizmin savaşa, gericiliğe ve diktatörlüğe eğilimi olduğu görüşünü geçerli buluyordu.

Sonuçta önemli olan nokta, ekonomik yönden sosyalizmin devlet kapitalizmi dışında anlaşılmamasıdır. Marks’ın sömürücü bir üretim düzeni olarak kapitalizmin kökten bir eleştirisi yerini üretim anarşisi eleştirisine bırakmıştı. Sosyalizm bu yorum ile olumsuz etkileri olmayan kapitalizmden başka değildi, daha üretken, daha ussal, üretim enerjisini pazar ve rekabetle yitirmeyen, bir “planlama” ile fazla üretimin önünü kesen, üretim kaynaklarının boşa gitmesini önleyen vs. bir kapitalizmden başka bir şey değildi. Sosyalizmin örgütlü ve planlı bir kapitalizme indirgenişi tüm II. Enternasyonal partilerinin yalnızca kuramlarında değil eylemlerinde de kendini gösteriyordu. I. Dünya savaşının sona ermesinden sonra birçok sosyal demokrat parti Almanya, Avusturya, bir biçimde Britanya’da bile iş başına geldiler bunların devlet içindeki programları endüstrinin kamulaştırılması yönünde ilerleme ve planlama yapmaya çabalamaktan başka değildi. Ve bütün sosyal demokrat partiler bu güne değin, devlette yer aldıklarında, en iyi durumda bu doğrultuda birtakım uygulamalarda bulunmuşlardır.

Bolşevizm hiçbir biçimde bu gibi anlayışlardan etkilenmeyecek durumda değildi. Lenin bu görüşlerle sınırlarını çizmekte parlak ama dağınık gözlemlere sahiptir. Özellikle de Buharin ve Heilferding’in “örgütlenmiş kapitalizmi” düşüncesi ile kendi görüşleri arasındaki sınırlarını çizmektedir. Ayrıca Lenin ancak “bütünüyle ilerlemiş bir kapitalizmin” sosyalizme dönüşeceği düşüncesini kesinlikle yadsır ve onu boş bir kavram sayar. Lenin’in bütün siyasal yaşamı özellikle de Ekim işçi devrimi önderi olarak rolü, ayrıca yazılı yapıtları da bu farklı kavrayışı simgeler. Son yatıplarından olan “Devrimimize ilişkin” adlı çalışması bu farklı ele alış yöntemini açıkca gösteriyor. Ekonomik açıdan, gerek 1919'da parti programına ilişkin tartışmalara gerek iç savaşın da sona ermesi ve NEP’in başlamasından önce yazıları ve onun kaleminden çıkmış devlet belgelerinde bile, parasız, meta üretimi olmaksızın bir ekonomi olarak, özellikle de çalışmanın yeni toplumsal bir örgütlenmesinin kurulması olarak sosyalizme vurgu yapması oldukça belirgindir. (İlginç olanı Blokçu tarihçi ve ekonomiciler tarafından Lenin’in sözünü ettiğimiz bu son yapıtları, “pratik”te Lenin’in onların yanlışlığını anladığı düşünceler olarak gösterilir. Yeni Ekonomi politika (NEP) Lenin’in sosyalizm anlayışını düzelttiğini gösteriyormuş!). Ancak daha önce de belirttiğim gibi Lenin’in bu gözlem ve sınır çizmeleri dağınıktır ve II. Enternasyonalin baskın görüşüne (dolayısıyla da Bolşevik parti içindeki baskın kavrayışa) karşı ayrıntılı ve derli toplu kuramsal bir ifadesi bulunmamaktadır.

Bunlardan dolayı, Komintern’in oluşumu ve komünist hareketin temelinin atıldığını sözcüğün özel anlamında incelediğimizde, bu açıdan farklı bir görüşün ortaya atılmadığını görürüz. Komintern’in oluşması o ana kadarki işçi sınıfı hareketinde global bir bölünme anlamına geliyordu. Komintern bu bölünmenin ilk temellerini, oluşumunun hemen başlangıcında –oluşumundan önce de enternasyonalist sosyalistlerin çabalarında– açıklamıştır; ancak kopuşun bu temelleri sosyalizmin sonal ereği ile onun kavrayışıyla ilgilenmez. Devlet sorunu açıkça söz konusudur. Proletarya diktatörlüğünü savunma, komün devlet tipini parlamentonun yumuşak devralınması karşısında sovyetçi devleti savunmak açık ve kesin biçimde dile getiriliyor, taktikler sorunu, reformist taktiklere karşı devrimci taktikler konusu bütünüyle belirgindir. Sınıf öncüsünün örgütlenme sorunu, federatif ve örgütsüz sosyalist partilere karşı devrimci komünist partinin savunusu kesinlikle vurgulanmaktadır. Ancak işçi sınıfı hareketinin bu önemli bölünmesi, son erek düzeyinde, sosyalizm konusunda, kendisini açıkça sosyal demokrasiden ve II. Enternasyonal’den ayırmaz. Bolşevikler de bu bulanıklığı kendileri ile taşıyorlar.

Ancak Bolşeviklerin sosyalizmin kavrayışı konusunda II. Enternasyonal’den etkilenmeleri dışında, sosyalizmi devlet kapitalizmine indirgemenin başka güçlü somut etkenleri de bulunuyordu. Bunlara da şöyle bir değineceğim.

Sosyal demokrasinin Rusya’da Çarlığa karşı ve demokrasi elde edebilmek için uzun savaşımı sosyalist devrimin ekonomik yönünün, Bolşeviklerin kendi saflarında dahi, uzak geleceğe ilişkin bir olgu olarak değerlendirilmesini ve aydınlanması için gerekli önemi kazanamamasını sağlayan sorun idi. Gerçekte Lenin’in ünlü tezlerini açıkladığı 1917 Nisan’a değin, Bolşeviklerin kendi saflarında bile baskın düşünce 1905 devrimindeki stratejilerinin temeline dayanır. Bu tartışmanın siyasal yönü tanıdıktır, herkes Nisan’dan önceki dönemde Bolşeviklerin hâlâ işçi-köylü demokratik diktatörlüğü sloganına yapıştıklarını bilir. 1907'den sonraki ekonomik gelişmeler (özellikle de köylerde) ve dünya savaşının patlak vermesinden sonra Bolşeviklerin stratejilerini gözden geçirmelerini zorunlu duruma getirmesine rağmen, bu sorunla ancak Şubattan Ekim’e değin ilgilendiler. Fakat siyasal yönü dışında, 1905'ten beri Bolşeviklerin saflarında, işçi-köylü demokratik diktatörlüğü ile eş zamanlı köylerde gerçekleşecek bir kapitalist büyüme döneminin tasarlandığına dikkat etmeli (Tabii ki Amerikan yöntemli bir gelişme, Yunkerci değil, toplumun demokratik üstyapısını garantileyebilecek biçimde).

Sonuç olarak buradaki vurgu siyasal yönden daha proletarya diktatörlüğüne yer açmayan, 1905 stratejik bakış açısının baskınlığını, ekonomik yönden de işçi –köylü hükümetine koşut ekonmik içeriği köylerin kapitalist gelişimini varsayıyor olması üzerinedir. Bunun kendisi, Bolşevik önderlerin bile Rusya’da sosyalist devriminin ekonomik sorunuyla uğraşmadıklarının ve kuramsal bir önceden hazırlanmışlığa sahip olmaksızın, Ekim Devriminden sonra bu sorun ile karşılaştıklarının göstergesidir.

Çarlığa karşı demokrasi savaşımının uzun süreci daha önemli bir yönü de kapsıyordu, bu da pratikte sosyal demokrat partinin (Bolşevikler ve Menşevikler eşit olarak) endüstrici burjuva muhalefetin yanında yeralmasıydı. Genel olarak 19. yy. Rusya’sında iki güçlü ve aynı toplumsal eğilimi ayırmak olanaklı, bütün başka toplumsal ve düşünsel eğilim ve ekollerin bir biçimde bunların içinde yeraldıkları iki toplumsal eğilim. Bu eğilimlerden biri Pan Slavizm idi, Çarlık, ortadoks kilise ve tüm toplumsal içerikleri ve kültürü ile Rus yaşam biçiminin içinde kutsantığı eğilim (Tutucu kanadının tabii ki Çarlık örgütü ve kendi gerekçelendirmelerine sahipti.) Panslavist eğilimin köktenci kanadı Narodnizm idi. Rusya’nın sözümona “özel” üretim biçiminin içinde kutsandığı eğilim, Rus köylüsü, Mujik, baş kahramanıydı, bir halk devrimi ile, bir köylü devrimi ile, Rusya’yı ortaklaşa köylü komünleri yoluyla, bir anda ortaklaşmacı topluma dönüştürmek isteyen eğilim. Bu görüşte, klasik anarşizmin etkileri, siyasal erki ele geçirmeksizin ekonomik devrimi gerçekleştirmek vs. az değildi. Narodnizm yaşamı boyunca, çeşitli gelişmeler ve değişmelere uğradı, ama hâlâ onun Rusçu genel eğilimin içinde saymak olanaklı. Bu toplumsal eğilimin karşısında, diğer ana eğilim, “batıcılar” veya “modernistler” idiler. Bu eğilim de oldukça nasyonalist idi ve Rusya’yı yükseltmekten başka ereği yoktu. Ancak ilerlemek için Batı’ya bakıyor onun izinden gidiyordu. Modernist eğilim Rusya’nın Batı eğitim ve uygarlığını alması gerektiğini, demokrasiyi, Batılı yaşam biçimini ve en önemlisi endüstriyel gelişimi Avrupa’dan öğrenmesi gerektiğini propaganda elden eğilim idi. Rusya’nın güçlü bir Avrupa ülkesi olabilmesi için ordusunun da modernleştirilmesi gerekir ve bu sonuncusunun kendisi, Rusya’nın daha fazla endüstrileşmesi ve Avrupa’nın ileri ülkelerine yetişmesinin ek bir vurgusu idi.

Rusya sosyal demokrasisi, somut olarak başlangıcında, bu modernist-batıcı eğilimin çerçevesinde yer alıyordu. İlk St. Petersburg toplantısında, Kadet partisinin ilerideki önderi Östreich’i, Lenin ve Martov’un yanında otururken görmemiz rastlantısal bir olay değildir. Bütün bunların ortak yönü belki de Batıcı olmaları ve ilerleme yolunda “Avrupa’nın son sözünü” istemeleridir. Rusya’nın resmi Marksizm, burjuvazinin Batı’dan alıp modern ilericilik ekolü olarak kullanmak istediği Marksizmdir. Bütün toplumlardan kapitalizme geçişin somut zorunluluğu, endüstriyel büyüme yasası vb.’nin “somut” olması, tüm bunlar Rusya resmi Marksizm’inin Marksizm’de aradıklarıdır. Lenin (ve Plehanov) tarafından resmi Marksizm’e karşı yürütülen savaşım, işçilerin sosyalist hareketini Batıcı-modernist burjuva geleneğinden ayırmanın ilk çabasıdır. Bu çaba sosyal demokrasi ve Bolşevizmin yaşamı boyunca varlığını korur. Ekonomistlere karşı savaşım (siyasal savaşım ve siyasal erkin ele geçirilmesini burjuvaziye emanet eden hareket) Menşevizme karşı Bolşevizmin savaşımı (Menşevikler “klasik” kapitalist gelişme için bir dönemlik Libelarl burjuva bir hükümet istiyorlardı); Lenin’in çözülmecilere karşı savaşımı (parlamento’da ve yasal sendikalarda etkinlik gösterebilmek için legal bir parti istiyorlardı) enternasyonalist Bolşeviklerin sosyal-şovenistlere karşı savaşımı (bunlar emperyalist savaşta ülkenin savunması için burjuvazinin yanında yer almışlardı); tüm bunlar sosyalist işçi hareketine, çeşitli burjuva eğilimler ve özellikle de modernizmden ayrı olarak, bağımsız bir toplumsal kimlik kazandırmak çabasının uğraklarıdırlar. Bu süreçte, Menşevikler burjuva modernist eğilim içinde ve onun bir kanadı olarak kendi yerlerini buldular, Bolşevikler ise işçi sınıfı hareketinin bağımsızlık bayrağını daha yükselttiler; ancak toplumun proleter ekonomik alternatifi düzeyinde kendileri ile modernist endüstrici burjuvazi arasında belirgin bir sınır çizemediler. Toplumun yaşam biçimi ve üretim ilişkileri olarak sosyalizm ülküsünü ayırdetme gücünü, işçi sınıfı için ikincil doğa ve içgüdülerinin öğesi durumuna gelecek biçimde, işçilerin saflarında yerleştiremediler.

Buraya değin, Bolşeviklerin ve onların aracılığıyla genel olarak işçi sınıfının devrimci saflarının sosyalizm kavrayışlarını karıştırıp bulandıran somut ve soyut etken ve temellere değinmeye çalıştım. Başka bir etkenin, belki de en önemlisinin vurgulanması gerek, o da Rusya ekonomisinin kapitalist dönüşümünün olanaklı oluşuydu, toplum düzeyinde gerçek bir dönüşüme neden olabilecek anlamda. Ayrıca, böyle bir gelişme yolunun izlenebilmesinin toplumsal güç ve düşüncesi, Ekim devriminden sonra bile, hâlâ oldukça güçlüydü. Bu sorunun ayrıca incelenmesi gereklidir.

Kapitalist Dönüşüm Alternatifi ve Toplumsal Gücü

20'li yılların Rusya’sının ekonomik gelişiminin tek yolu, ekonominin sosyalist dönüştürülmesi değildi. Sosyalizmin bağımlı sonuçlarından biri de, kapitalist üretim ilişkilerinin olumsuzlanması işçi sınıfının ücretli kölelikten kurtarılması, genel olarak işin yeni toplumsal örgütlenişi ve ona atfedilen yeni toplumsal içeriği yolu ile üretim güçlerinin büyük bir gelişme göstermesidir. Rusya’da da ekonominin sosyalist dönüşümü ile, kesin olarak ekonomik olanaklarının yeni bir penceresi toplumun önünde açılırdı. Ama belirgin biçimde, 20'li yılların Rusya’sında, kapitalist yoldan hızlı bir ekonomik büyüme olanağı somut biçimde bulunmaktaydı. Tartışma yalnızca kapitalizmin hâlâ büyüme olanağına sahip olmasına ilişkin değildi. Kapitalizmin büyüme olanağı her zaman var ve hiçbir bunalım, Marks’ın deyişiyle, kapitalizmin son bunalımı olmayacaktır, kapitalizm hiçbir zaman aşırı büyüme yüzünden, kendiliğinden nihai çıkmaza girip parçalanmaz. Tersine, kapitalizmin her bunalımı, işçi sınıfı bu temel üzerinde erki ele geçirip sosyalizmi gerçekleştiremediği takdirde, sermaye birikiminin yeni bir döneminin temelini (kapitalizm altında olanaklı olan tek ekonomik büyüme biçimi) oluşturur. Ancak belirgin biçimde 20'li yılların Rusya’sından konuştuğumuzda, anlatmak istediğimiz yalnızca kapitalizmin yaşamını sürdürebilme olanağı değildir. 20'li yılların Rusya’sının özelliği geri kalmış bir toplum oluşuydu, nüfusun %75'i köylerde yaşıyordu, üretimin baskın biçiminin kapitalizm olmasına karşın bu kapitalizm daha bütün ekonomik kaynak ve olanakları etkinleştirip hizmetine sokmamıştı, birikimin daha hızlı olanağı, ekonomik canlılık olanağı, ekonomik kaynakların daha fazla kullanılması olanağı gizil olarak sermayenin köylerden “kurtarıp” endüstriye çekebileceği işgücü anlamında, kısacası baskın sermayenin çerçevesinde büyük bir üretim atılımının olanağı bulunuyordu. Kapitalist büyümenin somut olanağını gelişme olarak adlandırmamızın nedeni böyle bir büyümenin gerçekte toplumun büyük bir dönüşüme uğramasına neden olabilmesidir. Kuşkusuz ekonomik büyümede böyle bir atılım üretim toplamını ve ulusal geliri büyük ölçüde arttırdı, işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında büyük bir servet dengesizliğine yol açmasının kesin olmasına karşın, genelde işçi sınıfı önceki durumundan daha iyi durumda olurdu. Toplumun daha geniş bir kesimi için daha sürekli iş olanağı sağlanırdı. Kısacası kapitalizm çerçevesinde ve eşitsizliğin şiddetli artışıyla birlikte, işçilerin bir kesiminin yaşam düzeyi (özellikle de kentlerde) yükselirdi. Modernleştirme, kesinlikle, köyleri de etkilerdi. Kapitalist tarımın genişletilmesi, tüketim mallarının geniş çaplı sunuşu, Rusya köylerini o ortaçağlı durumdan çıkarırdı (gerçi burada da sınıfsal eşitsizlik ve kutuplaşmayı şiddetlendirirdi). Çarlığa karşı burjuva muhalefet hep bunu istiyordu. Sınıfsal yönden burjuvazi için istenilen olan durum toplumun bütününe “daha iyi bir toplum” görünümünü sunabilirdi, modernizm-Batıcılık ülküsünün genel toplumsal bir ülkü olarak görünebilmesi de tam bu noktadan olanak kazanıyordu, buradan güçlü toplumsal bir eğilim olup geniş ve çeşitli toplumsal sınıflar için çekici görünür ve olabilir sayılabilirdi. Daha önce toplumun geri kalmış durumunu eleştirme konusunda işçi partilerinin burjuva muhalefeti ile yandaşlığı, ayrıca kapitalist büyümenin bir döneminin işçi partileri stratejilerinde (Menşevikler ve Bolşevikler için farklı derece ve biçimlerde) sahip oldukları konum, işçi sınıfı önderlerinin gözünde en iyi durumda sosyalizmi oldukça gelişkin bir kapitalizmden sonra olanaklı kılan bir sosyalist kavrayış ile birlikte, tüm bunlar toplumun ekonomik büyümesinin burjuva alternatifinin işçi sınıfı içinde olumlanıp yerleşmesini kolaylaştıran temeller olduklarına değinilmişti.

Ekim devrimi ve özellikle iç savaştan sonra, modernist burjuva toplumsal eğilim, bütün partilerinden, bu eğilimin işçi sınıfı içindeki temsilcileri olarak Menşeviklerden bile ve geleneksel Kadet partisinden yoksun bırakıldı. Ne ki her ne kadar da güçlü olsa, bu darbe, burjuva endüstrici eğilimini yalnızca siyasal sözcülerinden yoksun bıraktı. Kapitalist alternatifin seçilmesinin somut olanağının bulunduğu, bu gelenek ve etkinliğinin etkilerinin toplumda varolduğu bir uğrakta (ve bu alternatifinin somut temellerinin sürekliliği bu düşüncenin toplumda sürekli biçimde yeniden üretilmesini sağladığı bir yerde) bu eğilim, toplumsal bir eğilim olarak yaşamını sürdürüyordu. Yalnızca ekenomik bir devrim, ekonominin sosyalist dönüşümü, bu eğilimin somut temellerini yok ederek temelde endüstrici burjuva düşünce ve ülküsünün toplumdaki geçerliliğini ortadan kaldırabilecekti. Somut olarak kapitalist atılımın olanakları varolduğu sürece, bu olgu toplumda bir dönüşüme neden olup toplumun kimi sorununun yanıtını verebildiği ölçüde (ya da temelde toplumun düzenleniş ve sorunlarını değiştirebildikçe) doğal olarak bu eğilim kendi siyasal ve düşünsel sözcülerini yaratırdı, daha ayrıntılı söyleyecek olursak, bunları toplumun etkin siyaset güçlerinde buluyordu. Nitekim en sonunda o belirli tarihsel uğrakta en iyi sözcüler ve temsilcilerini, Bolşevik partinin bir kanadının içinde buldu.

20'li yılların ortasında Bolşevik devlet kendisini bir dönüm noktasıyla karşı karşıya bulur. Daha önce de belirtildiği gibi, NEP artık görevini bitirmişti ve temelde duruma yanıt veremezdi. Toplumsal üretim düzenlenmekle kalmamış bu ekonomik biçimin yan etkileri de kendini göstermişti. Çeşitli ekonomik güçlüklerle karşılaşılıyordu. Bunlar ekonomide ivedi bir dönüşümün zorunluluğunun belirtisiydiler. “Makas bunalımı” olarak bilinen bunalım, tüketim mallarının eksikliği olan ve “mal kıtlığı” diye ünlenen, işçilerin gelişen rahatsızlıkları ile orta çiftçinin süreksiz durumu, yoksul çiftçilerin fazlaca güçlükleri, genel olarak toplumsal programlarının seçilmesinde devletin kendini güçsüz ve birçok engel ile karşı karşıya görmesinin gerçeği, tüm bunlar bu ekonomik durumun sürebilecek bir konumda olmadığını gösteriyor. Özellikle 1927'deki resmi araştırmalar ekonomik büyümenin büyük bir duraklama ile karşılaşacağını gösteriyordu; egemen ekonomik rejim değişmeliydi. Tüm bunlara emperyalist tehditler etmeni de ekleniyordu. Britanya ve Fransa, özellikle de 26-27 yıllarında, askeri saldırı için provakasyon ve bahane uydurmak ile ilgileniyorlardı. Askeri tehdidin kendisi, hızlı endüstrileşmenin bir devindiricisiydi. Güçlü askeri bir güç ancak güçlü bir endüstriye dayanabilirdi. Bu burjuva-modernist gelenekte uzun bir geçmişi olan savdır ve Rusya’nın Port-Arthur yenilgisinden (1904) sonra da sosyal demokrasi bu savı onaylamıştır.

Bolşevikler bu durum ile karşılaştıklarında, daha önce de belirtildiği gibi, birincisi devrimin ilerlemesi için eski stratejilerinin perspektifinden, Almanya devrimine güvenmekten, yoksun kalmışlarda ve şu anda seçilmesi gerek ekonomik sosyalist dönüşüm yolu konusunda dağınık ve parça parçaydılar. Yine daha önce de imlendiği gibi, temelde sosyalizmin kuramsal yönden kavrayışı konusunda, II. Enternasyonal’in eğitimi nedeni ile bulanıktılar. Çarlığa karşı burjuvazi ile yandaşlık ve ekonominin sosyalist dönüşümünü Ekim’den önce daha uzak bir geleceğe ilişkin olarak gördükleri gerçeği kapitalist alternatif ile ayrım çizgilerini kesin biçimde çizmelerini engelliyor ve hazırlıksızlıklarını büsbütün artırıyordu. Bütün bunlar, birincisi somut yönden yalnızca olanaklı ve olabilir olmakla kalmayıp toplumun varolan durumundan dolayı kendisinin de büyük bir dönüşüm ve bir yarı devrim sayılan, ikinci olarak da toplumda güçlü bir eğilimi oluşturan kapitalist alternatifin seçilmesine karşı bir barajdan yoksun kalmalarına neden oluyordu. Kapitalist alternatifin kendisi de devrimci yöntemler kullanımını gereksindiği ve devlet mülkiyeti biçiminde, rekabete dayalı özel kapitalist durumdan daha ılımlı bir servet dağıtımı yoluna gidilmesi, bunlar da kapitalist dönüşüm yolunun sosyalizm adı altında seçilmesini olanaklı kılan etmenlerdi. Kapitalist alternatifin seçilmesi, toplumu ülküsünü bilip saydığı geniş bir toplumsal geleneği, ekonomik yeniden-yapılanma yolunda seferber ediyordu, böylece Rusya devrimini, Rusya toplumunun burjuva evreminin sürekliliğine yerleştiriyordu ve bütün Rus nasyonalizminin seferber edilmesi ile, açık ve muzaffer bir perspektif sunuyordu. Evet açık ve muzaffer, ancak Rus burjuva-endüstrici nasyonalizmi için; devrimini ateş ve kan arasından buraya ulaştıran işçi sınıfı için değil.

Farklı Kanatların Ekonomik Programları

Farklı kanatlarca sözkonusu edilen ekonomik programların somut değerlendirilmesi de bunların hepsinin aynı biçimde kimi kapitalist kavramları varsaydıklarını gösteriyor, ayrıca bu programların hiçbirinin kesinlikle üretim ilişkilerinin değişimine yönelik olmadığını, yalnızca NEP’in verimli ömrünün sona ermesi ile ortaya çıkan belirli ekonomik darboğazlara yanıt vermeyi amaçladığını da örnekliyor.

Öncelikle Buharin’in programı, daha sonraları “sağ muhalefet” olarak ünlenen ile ilgileneceğim. Daha önce dediğimiz gibi 20'li yılların ortasında sol kanadın baskın kanadı NEP’in uygulanmasının sürüdürülmesine ilişkin yönelttiği eleştiriler karşısında, “tek ülkede sosyalizm” savı bu uğrakta Stalin-Buharin tarafından ortaya atıldı. Bu sav ortaya atıldığı uğrakta Buharin tarafından NEP’in sürüdürülmesinin Rusya’da sosyalizmin kurulmasına götüreceği biçiminde yorumlanıyordu. O uğrakta, sol kanat tarafından NEP’te eleştirilen nokta, kulaklara (gönençli çiftçilere) verdiği ödünler ve onlara karşı alttan almasıydı, parti ve devletin yozlaşıp NEP’ciler ve kulakların çıkar savunucusu ve sözcüsü durumuna düşebileceği tehlikesinin olduğu çıkarımı yapılıyordu. Sol muhalefetin çözüm yolu hızlı endüstrileştirme idi. Bu tartışma karşısında Buharin devlet ile çiftçilerin ilişkilerini çözümlemek ile devlet politikası ve NEP’in doğruluğunun savunusunu yapıyor ve ekonomik yönden bu durumun sürüdürülmesinin nasıl sosyalizme varacağını göstermeye çalışıyordu. Buharin’in ekonomi düzeyindeki çıkarımı şöyledir. NEP kulakların işinin canlanmasına neden olur; kulaklar daha fazla ürettiklerinde piyasaya daha fazla ölçüde tahıl sunarlar ve devlet bu tahılı satın alır; kulağın tahıl artık-ürünü ne denli çoksa devletin eline daha fazla tahıl geçer, o zaman da devlet bunu ihraç eder; ihraç edilen tahılın dövizi ile devlet gerekli makinaları satın alır ve endüstrisini büyütür. Doğal olarak kulak yalnızca parasıyla istenilen malları satın alabileceği zamanda ürününü pazara sunduğundan devlet endüstriyi öncelikle hafif sanayi alanında, çiftçilerin gereksindiği tüketim malları alanında örgütlemelidir. Bu sürecin devamında endüstri gittikçe daha geniş oranlarda gelişir ve ardından ağır endüstri de gelişmeye başlar. Buharin’in kendisi de sosyalizme doğru yolun ancak “salyangoz hızı” ile katedileceğini açıkça belirtiyordu, ancak tek yol buydu. Başka yollar çiftçileri antagonize etmekle işçi devleti için tehlikelidir. Öyleyse NEP uzun erimli bir politika olarak kalmalıdır. Buharin’in mantığından Kulak’ın zenginleştiği ölçüde endüstrinin gelişeceği ve sosyalizme varmanın aynı ölçüde olanaklı olacağı sonucu elde edilir. Bu nedenle de o “kendinizi zenginleştirin” sloganını kulaklara hitaben açıkça kullandı.

İşte bu son yön, gönençli çiftçileri ve çiftçilerin zenginleşmesini savunan bu yön, onun tartışmasını siyasal açıdan geçersizleştirmeye yetiyordu. Gerçekte Buharin NEP’in zorunluluğunu kanıtlayabilmek için, gereksiz birçok şeyi de kanıtlamıştır.

Buharin programının bu kısa açıklaması bile, ekonomik programa ilişkin tartışmaların niteliği konusunda birkaç önemli noktayı aydınlatıyor. Birincisi, sosyalizmin kuruluşu basit bir biçimde endüstriyel gelişme ile eşdeğerleştiriliyor, daha açık söylersek, endüstriyel gelişme sorunu “sosyalizmin kuruluşu” adıyla formüle ediliyor. Bu tüm eğilimlerin ve tüm programların üzerinde anlaştığı noktadır. Özellikle de endüstrinin önemli bir bölümünün bu uğrakta kamulaştırılmış olması ve endüstriyel gelişimin ancak devlet eliyle gerekleştirilebileceği gerçeği, sosyalizmin kuruluşunun endüstrinin büyümesi olduğu konusnda hiçbir eğilimde kuşku bırakmıyordu. Tabi ki bu daha sosyalizmin kuruluşu idi, “nihai zafer” devlet sektörünün tam ve bütünsel genişlemesi anlamında, tekelci bir devlet kapitalizmi olarak anlaşılıyordu. Buharin’in önerdiği programlardan ortay açıkan ikinci önemli nokta, onun karşı karşıya bulunduğu güçlüğün endüstriyel gelişme için gereken sermaye olduğunu gösteriyor. Bütününde, başka programlardan da anlaşılacağı gibi, ekonomik program ve strateji ile ilgili tartışmaların gerçekte kapitalist “gelişme ekonomisi” çerçevesinde tartışmalar oldukları ortaya çıkıyor. Bu uğrakta ortaya atılan hiçbir ekonomik programda kapitalist üretim ilişkilerinin kaldırılıp yeni ekonomik ilişkiler kurulmasından hiç söz edilmiyor. Tartışmalar sözcüğün teknik anlamı ile salt “ekonomik”tirler, bütün yorumlarını oluşturan burjuva ekonomi biliminin kavramlarıdır. Ekonomik devrim bakışının yokluğunda, sosyalizm yerine devlet kapitalizmi kavrayışın egemenliğinde, “sosyalizme” doğru gitmek adı altında sunulan ekonomik program tartışmaları, kaçınılmaz bir biçimde, kapitalist yöntemli ekonomik gelişmenin en iyi modelini bulmaktan başka bir içerik kazanamazlardı.

Buharin progamının incelenmesine geri dönelim. Kulaklara yaklaşımındaki siyasal güçsüzlüğünün dışında ("kendinizi zenginleştirin”), ekonomik yönüyle de Buharin’in önerdiği program hiçbir biçimde Bolşevik partinin karşı karşıya bulunduğu duruma yanıt veremiyordu. Dediğimiz gibi, böyle bir durumdan çıkış yolu ya devrimci sosyalist bir dönüşüm veya kapitalist biçimde ekonomik bir atılım olabilirdi. Buharin programı kesinlikle, ekonomik gelişimin nedeni olamazdı, çünkü endüstriyel gelişim için gerekli sermayenin hacmi onun tasarısında çiftçilerin artık-ürünü hacmi ile sınırlıydı. Bu böyle bir altarnatifin seçilmesinde büyük bir etmendi. (Daha önce vurguladığımız siyasal yönünün yanısıra). Bolşevik parti tartışmaları uğrağında bu noktaya parmak basıldı, düşük ekonomik büyüme ve en sonu ekonomik durgunluk Buharin programının güçsüz yanları sayıldı.

Buharin programı karşısında, sol muhalefet ve ekonomi kuramcısı Probrajenski’nin ekonomik programı yer almaktaydı. Sol muhalefet bu uğrakta (1924'ten sonra) NEP’in sona erdirilmesi ve endüstri sektörünün gelişmesi yandaşıydı. Sol muhalefetin programının yanıtlamaya çalıştığı güçlükler yukarıda söz ettiklerimizdir. Ancak sol muhalefet, NEP’in sürdürülmesinden yana baskın çizginin tersine, ekonomik çıkmaz durumun ayırdına vararak hızlı gelişim programı öneriyordu. Probrajenksi de gelişme için “gerekli sermaye” sorununu yanıtlamalıydı. O “başlangıç sosyalist birikim” diye bir kavram tasarladı; sosyalist devletin sosyalizmin kuruluşu için gerekli sermayenin elde edilebilmesi yolunda, kapitalist üretim düzeninin oluşumunun başlanğıcında yaptığı gibi ilkin “ilk birikim” yoluna gitmesi gerektiği anlamında. Probrajenski açıkça ekonominin devlet sektörünü sosyalist sektör olarak adlandırır, devlet sektörünün kendi işleyişinde bu başlangıç birikimi elde edemeyeceğini, öyleyse bunu özel sektörden (Rusya’da çoğunlukla çiftçilerden) karşılaması gerektiğini söyler.

Öyleyse Probrajenski de Buharin gibi devlet sektörünün gelişimi için gerekli sermayenin bulunmasında çiftçileri gözönünde bulunduruyor, ancak Buharin’in önerisine karşıt olarak o bu işin, kulakların varlığına el konularak, devlet sektörünün çiftçiler ile “eşitsiz değişim” yoluyla, çiftçilerin daha da yoksullaşmasına neden olması yoluyla, gerçekleşmesi gerektiğini savunuyor. Açıktır ki böyle bir durumda devlet endüstrisinin gelişimi için daha fazla sermaye elde bulunacaktır. Ayrıca Probrajenski ve sol muhalefet endüstrinin ağır sanayi dalında (üretim araçlarının üretimi) gerçekleştirilmesini istiyorlardı, böylece bu daldaki ürünler de hafif endüstrinin gelişimine yol açacaklardır. Probrajenski’ye göre devlet sektörü ile çiftçiler arasındaki değişim “değer yasasının” işlediği bir alandır, onun yorumunda (devlet sektörüne egemen) plan ile bu “değer yasası” arasındaki çelişki “sosyalizmin kuruluşu” aşamasında vardır, devlet sektörünün gelişimi ve tarım alanını da kapsaması ile bu çelişki plan lehine çözülecek ve sosyalizm yerleşecektir.

Sol muhalefetin önerdiği program ile Probrajenski’nin kurgusunda açıkça devlet kapitalizmi ile merkezi planlamanın nasıl sosyalizm ülküsünün yerine oturtulduğu, üretim güçlerinin büyümesi endüstriyel gelişme yoluyla nasıl kapatalizmin yok oluşu olarak kavranıp izlendiğini görüyoruz. Sol muhalefetin de ekonomik programı açıkça endüstriyel gelişimin kapitalist biçimde gerçekleşmesi programıdır. Kapitalist bir hızlı büyüme ve endüstrileştirme alternatifinin bu sözü edilen uğrakta kabul edilebildiğinden, sol muhalefet programı bu özelliklere sahipti.

Ancak Probrajenski sol muhalefetin önerdiği programın derinleşitirilmesinde kimi çelişki ile karşılaştı. Sol muhalefetin programı bir yandan ağır endüstrinin yaygın gelişimi için erken sermayeyi kulakların servetine el koymak ve çiftçiler ile yürütülen eşitsiz değiş-tokuş ile karşılamaya çalışırken öte yandan çiftçi nüfusunun yoksullaştırılması sonraki “eşitsiz değiş-tokuşlar”da bu gereken sermayenin eksilen kaynaklarla karşılanmasına neden olur. Böylece çiftçilerin parasıyla endüstriyel gelişimi ve genelde devlet sektörünün genişlemesi başlatılabilse dahi, bunun bütünsel en gelişkin düzeye değin, tarımın kamulaştırıldığı düzeye kadar ilerletilmesi olanaklı olmaz. O zaman “planın” yanında tarımın özel sektörüne dayalı “değer yasası" hep kalacaktır. “Sosyalizmin nihai zaferi” Rusya’nın öz kaynaklarıyla olanaklı değildir. Ancak dış kaynaklar açılırsa, ancak “Alman devrimi yardıma gelirse” bu olanaklı olacaktır. Doğal olarak bu, sol muhalefetin ekonomik alternatifi için önemli bir açık anlamına geliyordu. Çünkü devrimin ekonomik stratejisi tartışmaları yeniden başladığında Alman devriminin bir dönem için geri çekildiği kesinleşmişti, ekonomik herhangi bir alternatif, Almanya’nın yokluğunda sosyalizme bir yol çizebilirse olumlanıyordu. Stalin kanadının bu açığa saldıracağı ve muhalefetin ekonmik alternatifini umutsuzluktan kaynaklanan bir serüvencilik olarak tanımlayacağı, onu Rusya işçi sınıfına inanmamanın göstergesi olarak propaganda edeceği açıktı. Sol muhalefet (sonraları birleşik muhalefet) bu güçsüzlükten bir güç yaratmaya çalıştı. “Almanya devriminin” gerekliliğini Bolşeviklerin Ekim’deki temel ilkelerine bağlı kalmanın simgesi olarak göstermeye çalıştı. Sol muhalefet böylece Stalin kanadının “tek ülkede sosyalizm” tezinin temelinde nasyonalist duygulara yaptığı artan vurguya karşı devrimci duygular ve devrimin övünçlü günlerine vurgu yapıyordu. Muhalefetin ne kadar enternasyonalist gerçek duygulara sahip olduğu –gerçekte de öyleydi– ekonomik alternatifinin olmayışı güçsüzlüğünü karşılayamazdı. Daha güçlü olan gerçek, ekonomik dönüşüm sorunun somut bir zorunluluk olduğu ve yanıt da gerektirdiğiydi, yanıtı olmayan eğilim siyasal ve toplumsal geçerliliğini yitirirdi.

Stalin kanadının en sonuda gerçekleştirdiği program muhalefet programının doğrultusundaydı. Gerçi bu tartışmaların başında (1923-24) NEP’e ilişkin tutumuna göre Buharin’in yanında yer alıyordu ve muhalefetin NEP’e karşı saldırısında, NEP’in sürmesini savunuyordu. Ancak NEP’ten sosyalizme geçiş konusunda Buharin kendi görşünü açıkladığında Stalin onunla ortak olmadı; kendisi ayrı bir bakış sergilemeksizin (Biz burada Bolşevik partisi kanatları arasındaki siyasal savaşım ile o yıllardaki önemli siyasal olaylarla ilgileniyoruz, ereğimiz farklı ekonmik görüşleri açıklamaktır). En sonunda 20'li yılların sonunda, birleşik muhalefetin yenilgiye uğratılıp tasfiye edildiği zaman, Stalin ve eğilimi, muhalefet programından gerek ekonmik büyüme oranına gerek ağır sanayinin büyüme oranına çok daha fazla vurgu yapan bir ekonomik program seçtiler. Temel çizgilerinde bu programın muhalefet programıyla özdeş olduğu tarihsel bir olgudur. Tek ayrıldığı nokta belki de tarımın kolektifleştirmesinde Stalin kanadının izlediği yolun Probrajenski ve muhalefetin kafasından bile geçmediği olabilir (Kolektifleştirmenin endüstrileşme için dev kaynaklar oluşturabildiği, son zamanlarda ekonomi tarihçileri tarafından sorgulanmaya başlamıştır.). Probrajenski bu duruma karşı Stalin’in uyguladığı programın kendi programları olduğu, siyasal programlarının da uygulanmada kendi yaşamını ona empoze edeceğini söylüyor. Böylece o partiye dönüp enerjisini Stalin hizmetine sundu. Muhalefetin birçok başı kendi ekonomik programlarını gerçekleşiyor görünce Stalin kanadına katılırlar. Sol ve birleşik muhalefetten partiye geri dönmeyenler ise (tasfiyeye uğrayıp sürülenler, gelmek istemeyenler) Stalin ile karşıtlıkları artık ekonomi programıyla ilgili değildi. Troski’nin bile gelişmenin yüksek ivmesi konusundaki kimi uyarıları ile onu ilerletmenin sert yöntemlerine ilişkin kimi gözlemleri dışında, bu konuda söyleyecek bir sözü yok. Onun değerlendirmesi Stalin kanadının “kendi yöntemleriyle” kapitalizme saldırıp onu yok etmek zorunda kalmış olduğu biçimindedir, bundan sonra eleştiri Stalin kanadının uluslararası politikası ile bürokrasi sorunu çevresinde yoğunlaşır. Resmi Sovyet çizgisinin ekonomi tarihçileri de, Maurice Dobb gibi kişiler, Stalin kanadı programının temelde sol muhalefetin programı ile çakıştığı konusunu onaylıyorlar, gerçi Maurice Dobb gerçekleştirilmesi için Stalin’in seçtiği zamanının doğru olduğunu söylüyor (Buna karşın Stalin başladığında artık çok geç olmuştu diyen Troçkistler de var vs.). Sonuçta bizim ereğimiz somut olarak Bolşevik Partinin çeşitli kanatlarının bu ekonomi tartışmalarında sosyalizmin özdeş (yanlış ve bulanık) bir kavrayışına sahip olduklarını ve tüm o dev tartışmaların gerçekte bir kapitalist gelişme yolu seçebilmek üzerine olduğunu gösterebilmekti.

Burada Stalin ile muhalefet programlarının toplumsal işleyişlerindeki önemli bir farkı belirtmek yararlı olur. Stalin kanadı kendi programını “Tek ülkede sosyalizm” sloganı temelinde gerçekleştirdi, bu da Alman devriminin geri çekilmesi ile işçi devriminin girdiği çıkmazdan çıkmayı başardığı biçiminde görüldü. Bu gerçek Stalin’e yığınsal seferberlik gücü verdi. Muhalefetin programı böyle bir üstünlükten yoksundu.

Biz birkaç kez Stalin kanadı programının kapitalist içerik ve niteliğine değindik. Yaptığımız açıklamalarla belirli tarihsel bir uğrakta, saydığımız tüm soyut ve somut nedenlerden ötürü, Stalin ve Bolşevik partiden bir kesimin nasıl kapitalist gelişmenin sözcülerine dönüştüklerini açıkça aydınlatmaya çalıştık. Bu SB’de işçi devriminin yenilgiye uğramasının dönüm noktasıdır ve bu yenilgi aynı zamanda Rusya’nın kapitalist evriminin bir halkası durumuna geldi.


M. HİKMET - İ. AZERİN



Turkish translation: Siyavash Azari
m-hekmat.com #2500tu.html